Ramsar Sözleşmesinin imzalandığı 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü’nde, sulak alanlardaki biyolojik çeşitliliğe dikkat çekmek için, Türkiye’nin en önemli sulak alanları arasında bulunan Büyük Menderes Deltası’nı üyelerimize tanıttık. Deltanın doğal ve kültürel kaynak değerlerini, havza için önemini anlatarak, kuşları gözleyerek, fotoğraflarını çektik.
Günün en güzel sürprizi, sulak alan ekosisteminin en önemli canlılarından olan bir leyleğin Dünya Sulak Alanlar Günü’nde, Söke’nin Gölbent köyüne gelmesi oldu. Leyleği görmek için üyelerimizle birlikte Gölbent köyüne gittik. Köylerde her yıl geleneksel hale getirdiğimiz “Leyleği İlk Görene 1 Çuval Un” kampanyasının Gölbent’te ki sahibi bu yıl küçük Enes YELMER oldu. “Leyleği gördüm, leyleği gördüm” diyerek, köyün sokaklarında koşan ve müjdeyi veren Enes YELMER’in un çuvalı evlerine teslim edilecek.
Antik çağın ünlü tarihçisi Herodot’un “Burada yaşayan insanlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü altına ve en güzel iklime sahip yörede kurmuşlar.” dediği coğrafyada, Güllübahçe bölgesindeki Boynak Gelebeç arasında etkinliğe devam ettik. İkiye ayırdığımız grubun bir kısmı aşağıda kalarak, antik Priene kentini gezdiler. Üyelerimizden Profesyonel turist rehberi Münire KALKIM’ın anlatımıyla, antik Priene kenti dolaşıldı. Diğer grupta yukarılara tırmanarak, rotamız üzerindeki küçük şelaleleri, Akdeniz Bitki Örtüsü ’nün en güzel örneklerinin yer aldığı bitki topluluklarını görerek, baharın ilk temsilcileri olan lalelerin fotoğraflarını çekip doğanın güzelliklerini keşfetti. Önceki yıllarda tespit ederek Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na bildirdiğimiz “Ağaca Sarılan Kadın” sarmaşığını üyelerimize gösterdik. Bu ilginç sarmaşığa farkındalık oluşturmak için üyelerimiz arasında bir fotoğraf yarışması düzenledik.
Antik adı Mykalea olan Samson Dağları’ndan gelen sulardan içerek, Priene’nin akropolüne indik. Yüzlerce metre yukarıdan 12 İon kentinden biri olan Priene’yi, Aşağı Büyük Menderes Havzası’nın geometrik şekilli ovalarını, Bafa ve Azap Göllerini, İonlar ve Persler arasındaki dünyanın en kanlı deniz savaşının geçtiği Lade Adası’nı, Büyük Menderes Deltası’nı ve Ege Denizi’nin parlayan sularını aynı anda görmenin mutluluğunu yaşadık.
Alman arkeolog Theodor Wiegand’ın “Küçük Asya’nın Pompeisi” dediği antik dünyanın ızgara sistemli kenti Priene’nin hikayesi, harika bir havada, gökyüzünün muhteşem manzarasında başkan yardımcımız profesyonel turist rehberi Yeşim CİNBAŞ tarafından anlatıldı.
Yüzlerce metre yukarıdan, kıvrıla kıvrıla giden eski menderes yataklarını, köyleri, yerleşimleri izleyerek yürüdük.Dağın en güzel otlarını bulup yiyen keçileri, süt içmek için annelerini ağılda bekleyen oğlakları seyrettik.Rotamızın sonunda; 1751 yılında Yunan adalarında meydana gelen şiddetli depremden sonra, Osmanlı Devleti tarafından mağdur durumdaki Rum vatandaşların bir bölümünün getirilerek, buradaki Türklerle birlikte yaşadığı Gelebeç’e geldik. Bu dönemde büyük dostluklar oluşturan bu iki halkın, birçok acıların ve dramların yaşandığı 1922 Türk-Yunan mübadelesinden sonra ayrıldıklarını ve değişimle gelen göçmenlerin buraya yerleştirildiklerini öğrendik.
Eski bir kilise yapısının üzerine 1821 yılında inşa edilen Aziz Nicolaos Kilisesi’ni ziyaret ettik. Yıllardır restoresi için müracaatlar edilen, ancak göz göre göre her geçen yıl üzülerek dökülüşünü izlediğimiz kilise, bakıma girip restorasyonu yapılırsa, Aydın turizmine değer kazandıracak. Yürüyüş etkinliğinin bitiminden sonra, Deltanın batısında deniz kıyısında bulunan Karina restoranda, dalyanın lezzetli balıklarından tattık.
Doğal ve kültürel zengin kaynaklarıyla bir cennet olan bölgenin planlaması yapılarak, koruma-kullanma dengesi içinde yılın her mevsimi farklı etkinliklerin yapılabileceği ekoturizm faaliyetleri düzenlenebilir. Bu faaliyetlerin hem Aydın turizmine, hem de bölge halkının ekonomisine olumlu katkısı olacaktır.