Bu haftaki etkinliğimizin ilk durağı Aydın Müzesi oldu.Eski eserlerin bir araya toplanarak, saklanması ve sergilenmesi amacıyla yapılan klasik müzeciliğin ötesine geçerek, teknolojiyi de kullanıp çağdaş sunum ve anlatımlarla yeni bir müzecilik anlayışı getiren Aydın Müzesi’ni ziyaret ettik. Aydın Müzesi’nin günümüzdeki şeklini almasında büyük emeği olan müze müdürü arkeolog Yılmaz AKKAN tarafından, EKODOSD üyelerine bir sunum gerçekleştirildi.
Yeni çıkarılan eşsiz eserlerle daha da zenginleşen Aydın Müzesi’nde, müze-toplum ilişkisinin geliştirilerek, müze kültürünün yaygınlaştırılması ve çağdaş müzecilik anlayışının oluşturulması amacıyla, halkın geneline hizmet verilmesine çalışıldığı belirtti.
AKKAN, geleceğin büyükleri olan çocukların çok önemli olması nedeniyle, müze okul eğitim projesini başlattıklarını, müzeyi tanıtıp, çocukların hayal dünyalarını zenginleştirmek ve kültürel değerler hakkında bilinçli ve duyarlı nesillerin yetişmesine yardımcı olmak istediklerini söyledi. Müze toplum ilişkisinin güçlenmesi amacıyla yapılan geleneksel hale gelen Perşembe Konferanslarını devam ettiklerini aynı zamanda ulusal ve uluslararası sergiler açtıklarını belirtti.
Aydın Müzesi içinde sergilenen; Antik dünyanın en önemli kentleriyle, höyük ve kalelerin yer aldığı Afrodisias, Alabanda, Alinda, Nysa, Tralles, Magnesia, Orthosia, Arkaik Panionion, Kadı Kalesi, Tepecik Höyüğü ve değişik kazılardan çıkarılan yüzlerce arkeolojik bulguyu, müze müdürü Yılmaz AKKAN’ın eserler üzerinden yaptığı harika sunumla dinledik.
Binlerce yıllık geriye giderek zamana bir yolculuk yaptık. Müzelerde gezerken eserlere sadece bakmanın yeterli olmadığını, antik çağın hikayelerini, tanrılarını, dönemin kahramanlarını, aralarındaki rekabeti, kıskançlıkları, insan-doğa ve hayvan ilişkilerini, Yılmaz AKKAN’ın eserler üzerinden anlatımından sonra, daha farklı bakmaya başladık.
Aydın’ın içinde kazı çalışmaları devam edilen Tralleis Antik Kenti’nde yaşayan Seikilos adlı bir sanatçının karısı için yaptırdığı mezar taşı üzerindeki notaların ve şarkı sözlerinin hem hikayesini hem de müziğini dinledik. Günümüzde hala kullandığımız “Yaşadığın müddetçe dertsiz, tasasız ol. Hiçbir şeyin seni üzmesine izin verme. Hayat çok kısa ve zaman her şeye gebedir…” sözlerinin yazılı olduğu mezar taşının, 1800’lü yıllarda Tralles’ten çıkarılıp, Danimarka’nın başkenti Kopenhag’a gittiğini öğrendik.
Müzeyi gezdikten sonra, Aydın bölgesinin kültürel açıdan ne kadar büyük zenginliklere sahip olduğunu, müzedeki eserlerin üzerinde yer alan zeytine, incire, yaşam için çok önemli olan başta menderes olmak üzere diğer su kaynaklarına geçmiş uygarlıkların ne kadar değer verdiklerini ve onları kutsal hale getirdiklerini gördük.
Aydın Müze Müdürü Yılmaz AKKAN’a, geliştirdikleri çağdaş müzecilik, misafirperverliği ve değerli anlatımları için teşekkür ederiz.
Rotamızın ikinci durağında; badem çiçeklerinin açtığı Aydın’da herkes baharı yaşarken, biz de karlı kış manzaralarının olduğu Paşa Yaylası çıktık.
Aydın’da hem baharı hem de kışı aynı anda yaşamanın mutluluğunu yaşadık.
Paşa Yaylası’nın özgün çiçeklerinden bilimsel adı Crocus biflorus olan Bulut Çiğdemleriyle birlikte, manzaranın güzelliklerini fotoğrafladık.
Paşa Yaylası’nın karları üzerinde yürümenin ve Aydın Dağlarının yüzlerce metre yükseklerinden panoramik manzarayı izlemenin keyfini yaşadık.
Son durağımız Aydın’ın hemen yanıbaşında, sularının pırıl pırıl aktığı Tabakhane Çayı’nın kıyısında kurulmuş Ambarcık köyü oldu. Köylülerle yaptığımız sohbetten sonra, kısa bir yürüyüşle gittiğimiz, Tabakhane Çayını besleyen Ambarcık Şelalesinin manzarasını fotoğrafladık.
Küçük şelaleler oluşturan çay kenarında bulunan bir restoranda yemeklerimizi yedik. Aydın’ın Dağlarında hem baharı hem kışı yaşadığımız bir günün keyfine doyamadık.