1972 Yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de, 133 ülkenin katılımıyla Birleşmiş Milletler tarafından 5 Haziran tarihi “Dünya Çevre Günü” olarak kabul edilmiş ve her yıl aynı tarihte çeşitli etkinliklerle tüm dünyada kutlamalar yapılmaktadır. Dünya üzerinde keşfedilebilmiş türlere bakıldığında, insan kaynaklı olarak oluşan tahribatlar ve kirlilik nedeniyle türlerin hızla yok olduğu görülmektedir.
Son yıllarda bölgemizde giderek artan çevre sorunlarının başında, Latmos’taki maden ocakları, jeotermal akışkanlarının doğaya verdiği zararlar, Büyük Menderes Nehri’nin bir türlü önlenemeyen kirliliği gelmekte ve bu tahribatlardan dolayı birçok değerimizin yitirildiği görülmektedir. Doğa tahribatları ve kirliliğin hızla arttığı günümüzde var olan değerlerimizi korumakta güçlük çekmekteyiz. Bunlardan bir tanesi de ülkemizdeki en nadir doğal alanlarından biri olan Dilek Yarımadası Milli Parkı’nın da bulunduğu Samson Dağları’dır. Zengin doğal, kültürel ve arkeolojik kaynakları ile önemli doğa, bitki, kuş ve memeli alanı olan Samson Dağları, Milli Parkla birlikte Akdeniz’de en iyi korunmuş maki topluluklarını bünyesinde barındırmaktadır. 2873 Sayılı Milli Park Kanunu ile korunan Dilek Yarımadası’nın sınırları dışında kalması nedeniyle koruma statüsü bulunmamaktadır. Ege Denizi’ne doğru bir mızrak uzanan Samson Dağları’na bakıldığında, yeşil ormanların içinde çıplak bir alan hemen dikkat çekecektir. Yeşil ormanların içine bir hançer gibi saplanan ve doğayı tahrip eden, üzerinden 20 yıl geçse de, hala bir düzelme göstermeyen mermer çıkarılan ocaklara aittir burası. Türkiye’nin en önemli doğal alanlarından biri olan bölgeye, zamanında bu faaliyete nasıl izin verilmiştir anlamak mümkün değildir.
Gerçek olan bir şey var ki, Samson Dağları’nın hiçbir koruma statüsü yoktur. Yarın yine her şey olabilir. Zaten var olan yangın yollarının, iki kat daha genişletilmesinin nedenleri düşündürücüdür.Milli Parkın doğal bitki örtüsünün tahrip edilmeden korunmuş olması ve günümüze kadar ulaşmasının nedeni Milli Park Kanunu ile koruma altına alınması sayesindedir.
Kuşadası ve Söke bölgesinin oksijen deposu olan Samson Dağları, ekolojik özellikleriyle birlikte, jeolojik ve peyzaj değerleri, tarihi, arkeolojik ve kültürel alanlarına sahip olup, Batı Anadolu’da yaban hayatının en zengin olduğu doğal alanlardan biridir. Yaban hayvanlarının son sığınağı olan bu bölge, bitki çeşitliliği açısından soyu tükenmekte olan endemik türlere de ev sahipliği yapmaktadır. Bölgemizde pek fazla bilinmese de, Türkiye’de Fethiye, Muğla ve Köyceğiz arasında yetişen, Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın “Aşk İksiri” parfüm olarak kullandığı yağın çıktığı Sığla ağaçları, Samson Dağları’nın Sığla Kanyonunda yetiştiği görülmektedir. Günlük olarak da bilinen Sığla ağaçlarının burada olması çok önemlidir.
Devasa boyutlara ulaşan ve bir tanesinin 667 yaşında olduğu tespit edilen Anadolu Kestanelerinin en yaygın yetiştiği alanlardan bir tanesi Samson Dağları’dır. Bazıları yol çalışmaları sırasında yok olsa da, asırlardır yaşamaya devam eden birçok kestaneyi görmek mümkündür. Milli Parkın doğusundaki bu doğa alanına yavaş yavaş birçok tehdit yaratan tehlikenin ilerlediği görülmektedir. Eğer buraları koruma altına alınamazsa, ileride insanların rahat bir nefes alabileceği, dar alanda yaşamaya çalışan son yaban hayvanlarının özgürce dolaşabileceği bir yer kalmayacaktır.
Milli Park çevresiyle birlikte korunabilirse geleceğe taşınabilecektir. Milli Parkın korunması için tampon bölge oluşturan Samson Dağları’nın, Kurşunlu Manastırı’nı da içine alacak şekilde yeni bir koruma statüsü verilmesi bölgemizin en önemli doğa alanının gelecek kuşaklara ulaşmasını sağlayacaktır.