Bu haftaki etkinliğimizi çalışma alanlarımız içinde önemli yeri olan Latmos(Beşparmak) Dağları’nın güneyinin doğal ve kültürel zenginliklerini üyelerimize tanıtmak için bir etkinlik gerçekleştirdik.Artık baharın yavaş yavaş yüzünü göstermeye başladığı muhteşem coğrafyada doğa ve kültür temalı harika bir yürüyüş yaptık.
Geleneksel yaşamın devam ettiği Latmos’un dağ köylerinde, engebeli kayalıkların içinde zeytinlerini toplayan köylüler, daha biz oradayken yeni dünyaya gelen oğlaklar, karınlarını doyuran keçiler, baharın müjdecisi papatyalar ve anemonlar, cıvıl cıvıl kuş sesleri ve dağın yükseltilerinden aşağıya doğru süzülen suların içinde ve tertemiz bir havada keyifli bir Pazar günü geçirmenin mutluluğunu yaşadık.
Botanikçi Prof. Dr. Serdar Gökhan Şenol’un anlatımıyla, ülkemizin ve bölgenin florası hakkında önemli bilgiler aldık. Etnik kökene bağlı biyolojik materyalin kullanımı olan etnobiyoloji konusunda ve kırsalda yaşayan köylülerin geleneksel olarak kullandıkları metotları dinledik.
Ornitolog ekolog Doç. Dr. Ortaç Onmuş; Latmos’un çok önemli bir yer olduğunu söyleyerek, bölgenin ekolojik yapısını, yaban hayatını, kuş çeşitlerini ve birbirine olan etkileşimleri anlattı.
Günümüzden 8000 yıl önce Latmos’ta yaşayan insanların, birbiri üzerine yığılmış gibi duran yabanıl kayalıkları arasındaki mağaralara ve kaya sığınaklarına çizdikleri Tarih Öncesi insan resimlerini, süslemeleri, bezemeleri, el izlerini ve meandr figürlerini inceledik. Aile betimlemelerini, erkek kadın detaylarını, şematik ve natüralist farklılıklarını, birbirlerine olan sevgilerini ve mutluluklarını resimler üzerinde gördük.
Profesyonel turist rehberi Özlem Küçükoğlu’nun eşliğinde, bölgenin vahşi kayalıkları arasına kurulan, günümüze kadar gelebilen ancak her geçen yıl bir duvarı ya da kulesi yıkılan, bir türlü iyileştirmesi yapılamayan, bölge turizmi için çok önemi bulunan Yediler Manastırı’nı gezdik.
2009 yılında yaptığımız başvuruyla, Muğla Valiliği’nin tarafımıza gönderdiği; Yediler Manastırı’nın korunması amacıyla İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü ve Milas Müze Müdürlüğü’nün ortak çalışmaları kapsamında proje çalışmalarına başlatılacağı bildirilmişti. Aradan 13 yıl geçti, umarız bu proje manastır tamamen yıkılmadan hayata geçer.
Mantar biçimli doğal bir kayanın altında, büyük kilise törenlerine ilişkin; tapınak, vaftiz ve dönüşüm sahnesiyle başlayan, Lazarus’un yeniden hayata dönüşünü, İsa’nın çarmıha gerilişini, Aziz ve melekleri, tahtta oturan Meryem Ana resimlerini anlatan freskleri inceledik. Büyük ölçüde günümüze kadar korunarak geldiğini gördük ancak korunamazsa geleceğinin ne olacağını konusunda biraz kaygı duyduk.
Herakleia antik kentinde Göl Kalesi’ni, Athena Tapınağı’nı ve nekropol alanlarını gezdik.
Yerel halktan bal, tereyağı, yumurta satın aldık.Beşparmak Dağları’nın yerel halk ozanı Sazcı Mehmet’ten Ege türkülerini ve yaşanmış hikayelerini dinledik. Eski adı Mersinet olan Pınarcık’ta Odun Ateşi Kahvesinin lezzetli gözlemelerinden yedik.
Halk Sağlığı uzmanı Prof. Dr. İ. Raika Onmuş ve Nöroloji uzmanı Doç. Dr. Feray Güleç Uyaroğlu’dan, Covid’le ilgili son gelişmeleri, kent ortamında ve kapalı alanlarda neler yapılması gerektiğiyle ilgili bilgi alarak, Kuşadası’na geri döndük.