Günümüzde kırsalda birçok evde, çiftlikte tarlalarda hayvan kafataslarının asıldığını görür ve merak ederiz. Kafataslarını asanlara neden bu uygulamayı yaptığı sorulduğunda “ Büyüyü bozduğu, kötü ruhları kovduğu, nazardan korunduğu…” gibi yanıtlar alınır.
Birçok yerde sopaya geçirilmiş, kapıya bağlanmış inek ya da at kafatası görülür. Ancak bunların içinde en ilginci ve benzersiz olanı, Ödemiş’in Lübbey köyünde eski bir evin duvarının arasına yerleştirilmiş bir at kafatasıdır. Geçmişi antik döneme kadar uzanan bölgeyi, beylik dönemlerinde de Türkmenlerin yoğun olarak kullandıkları biliniyor. Lübbeyin sakinlerine neden bu at kafatasını duvarın içine yerleştirmişler diye sorduğumuzda “ Bu kafayı bizim atalarımız evi yaparken koymuşlar. Kötü ruhlar buraya gelmesin diye…”
Kafatası Külteyle ilgili; KUTLU ALTAY KOCAOVA’NIN Tengriciliğin yaşayan bir yansıması isimli makalesinden alıntı;
“Kafatası Kültü; Hayatın kaynağı olan beynin, kafatasında yer alması, dolayısıyla kafatasının hayatın koruyucusu gibi bir görevinin olması ilkel insanın zihninde, olağanüstü bir duruma yükselmiştir. Bu durum, kafataslarının, ruhların merkezi olarak algılanmasına yol açmıştır. İlk zamanlar insan kafatası ile başlayan kült, zamanla hayvanların evcilleştirilmesi ya da kullanılmaya başlanması ile köpek, sığır, koyun ve son olarak at kafatası ile devam etmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Bu kültün dünyanın çeşitli toplumlarında olduğu bilinmektedir. Çanak çömlek öncesi Neolitik dönemde Anadolu’da Çayönü, Çatalhöyük, Köşk Höyük ve Harran kültürlerinde; Ürdün’de Erîha ve Ayn Gazal kültürlerinde, kafatası kültüne rastlanmıştır.
Özellikle Niğde’de yer alan Köşk Höyük’de, arkeologlarca “kafatası binası” olarak adlandırılan bir binada 70 civarında kafatasının bulunması, oldukça önemli bir olaydır.Tibet Budizmi olan Lama tapınaklarında da bir kafatası kültü vardır. Bu tapınaklarda kafataslarının, bakır ya da gümüşle kaplanmış olması dikkat çekmektedir.Ayrıca eski Harran kültüründe de kafatası tapınmasına rastlanmıştır. Bunun dışında Hindoloji uzmanlarından Prof. Dr. Walter Ruben, “Hind’de Köy ve Şehir” adlı makalesinde Hindistan’daki bazı ilkel kabilelerin kafatası kültüne sahip olduklarını, bazılarının da kafatası avcılığına önem verdiklerini belirtmektedir.
Ayrıca İtalya’da Monte Circeo’da bir kafatası meydanı ortaya çıkarılmıştır. Görüldüğü gibi dünyanın birçok bölgesinde bu kült, etkili olmuştur. Özellikle neolitik dönemden itibaren birçok uygarlığın, bu kültü benimsemiş olduğu görülmektedir.
Dünyada birçok uygarlığın benimsemiş olduğu kafatası kültüne karşı, acaba Türkler nasıl yaklaşmış olabilir? Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, günümüzde çok azalsa da, kafatası kültü, Türklerin arasında hâlâ yaşayan bir külttür.
Türklerde insan kafatasının yanında hayvan, özellikle at ve sığır kafataslarının da önemli olduğu görülmektedir. Ayrıca Çuvaş Türklerinde, Tanrı, çiftçiye bol ürün verdi ise şükür amaçlı olarak tarlada, korkuluk üzerine at kafatası asılır. Yine Çuvaşlarda bu sefer, büyü ve kötü ruhlardan korunmak amacıyla tarlaya, bahçeye ya da kapıya at kafatası asılır. Kazak, Kırgız ve Başkurtların, kötü ruhlara ve büyüye karşı tılsım olarak at kafatası kullandıkları bilinmektedir. Başkurtlar, ayrıca arı kovanlarının etrafına da, arı sokmasına karşı at kafatası yerleştirmiş, kazıklar dikmişlerdir. Kuzey Kafkasya bölgesi Türkleri de, tarım ürünlerini korumak için tarlalarına at kafatası yerleştirilmiş kazıklar dikmektedirler. Anadolu’da da birçok yerde aynı gelenek sürmektedir. “