Bafa Gölü Ekoturizm parkuru, belki de Türkiye’deki en ilginç doğal ve kültürel değerlerin bulunduğu, içinde keşfetme duygusu yaşamak isteyenlerin büyük haz alacakları bir parkur olacaktır. Her köşesinde ayrı doğal güzelliklerin, yaban hayatının, mitolojik söylencelerin, binlerce yıllık tarihin izlerinin olduğu bu parkur, Serçin Köyü’nden başlayarak Kapıkırı’na gelip, Gölyaka Köyü’nde sona erecektir. Onlarca farklı alternatiflerin olduğu parkurun, Latmos bölgesini tanıtmaya çalışacağız.
Uzun yıllar bölgede araştırmalar yapan derneğimiz onursal üyesi Dr. Anneliese PESCHLOW, bölgedeki tarihi zenginliklerin dünyaya tanıtılmasında önemli yararları olmuştur.
M.Ö. 6. yy’dan beri var olduğu belgelenen Latmos, Beşparmak Dağları’nın vahşi kayalıkları arasına gizlenmiş antik bir kenttir. Bölgeye gelenler varlığından habersiz olarak yanıbaşından geçerek, Latmos’u görmeden Herakleia’ya geçip giderler. Burası öylesine karmaşık bir kaya yapısına sahiptir ki, bakıldığında burada binlerce yıl önce kurulan yaşlı bir kent olacağını kimse düşünmez.
Latmos terkedildiğinde buradan sökülen taşlarla inşa edilen yeni kent Herakleia’nın yer yer sağlam kalmış 6,5 km. Uzunluğundaki surların kuleleri, kentin ana kutsal alanı Athena tapınağı, günümüzde kentin üzerinde kurulmuş Kapıkırı Köyü ve mitolojik efsanelere konu olan Bafa Gölü’nün muhteşem manzaraları, kentin zirvesinden görülmeye değerdir.
İon Kolonizasyonu zamanında kıyı şeritinden sürülen Karialıların bir kısmı, Beşparmak Dağları’nın güney yamacına Latmos’u kurmuşlar. Esrarengiz engebeli kayalıkların arasında gizli bir şekilde, sarp arazinin avantajlarından yararlanarak yapılarını inşa etmişler. Evlerinin yapımında Beşparmakların gnays kayalarını mimari yapılarına dahil etmişler.
Vadide suyun bulunması, korunmaları için uygun arazi koşullarının olması, evlerini yaparken kayalardan yararlanmaları nedeniyle, Karialılar için bu bölge çok cazip gelmiştir.
Taşların yeni kent Herakleia’da kullanılması nedeniyle çok az duvar kalıntısı kalmasına rağmen, kayalardaki izlerden ve hatıl deliklerinden Latmos’taki kaya evlerinin her tarafa dağıldığı görülmektedir.
Başka bölgelerde pek görülmeyen Latmos Kaya evlerindeki doğal çevre ve mimari, doğanın yarattığı biçimler ve insan eliyle gerçekleşen yapıların görsel bir bütünlük oluşturması, bu yaşlı kente ayrı bir güzellik katmaktadır.
Sur duvarlarını inşa ederken coğrafi konumun sunduğu olanaklardan yararlanarak yüksek kayalıklar sur duvarlarına dahil edilmiş ve bazı yerlerde sur duvarları yerine bu kayalıklar kullanılmıştır.
Kutsal alan olarak belirtilen bu alanda kayaya oyulmuş merdivenler görülmektedir.
Her ne kadar döneminde halkın korunma gereksinimiyle yapılsada, Latmos yapılarındaki mimarinin araziye uyum sağlamasını, yapılarla bütünlük oluşturmasını günümüz mimarlarının mutlaka görmesi gerekir.
M.Ö. 4. yüzyılın sonlarında terk edilen Latmos, daha sonra yeni kent Herakleia nekropolünün bir bölümü haline gelmiştir.
Derneğimiz Onursal üyesi Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Bizans Sanatı Ana Bilim Dalı Başkanı ve Kuşadası Anaia- Kadıkalesi Kazısı Kazı Başkanı Prof. Dr. Zeynep Mercangöz’ün Bafa’dan Hristiyanlık Eserleri makalesinde, Bizans Dönemi’nde bölgede birçok manastırın varlığını belirtmektedir.
Latmos Antik kentinde Bizans Dönemi’nde yapılan Pantokrator Manastırı’nın kalıntılarından sadece bir şapelin arka kısmının ayakta olduğu görülür.
Orta Çağ kaynaklarında Latros adıyla geçen Beşparmak Dağları’ndaki manastırlarının bir çoğunun günümüzde mevcut yapıları halen ayakta olduğu görülmektedir. Latmos’un merkezinde, 7. yüzyılda Sina Dağı’ndan ve Yukarı Mısır’dan Arapların önünden kaçan rahipler ve keşişlerin kurduğu Pantokrator Mağarası bulunmaktadır.
Mağara içindeki resimler, Bizans sanat tarihi içinde azımsanmayacak bir öneme sahiptir. Mağaranın kubbe biçimli tavanında bir mandorlada arkalıksız bir tahtta oturan İsa resmedilmiştir. İsa’yı çevreleyen ışınlı mandorla badem çekirdeği biçimli madalyon, uçan melek çifti tarafından taşınmaktadır.
Bizans freskleriyle süslü Pantokrator ve İsa Mağaralarını, 1765 yılında bölgeye gelen İngiliz bilgini Richard CHANDLER keşfetmiştir. Richard CHANDLER, Anadolu’da birlikte dolaştığı mimar Nicolas REVETT ile birlikte, mağara içindeki resimlerin arasında kara kalemle adı-soyadı ve geliş tarihlerini küçük bir şekilde kendi el yazısıyla belirtmiştir.
İngiliz bilgini Richard CHANDLER ‘ın bulduğu 2. mağara, Pantokrator Mağarası’nın 300 mt. kuzeyindeki İsa Mağarasıdır.
Çevresinde keşiş barınaklarının bulunduğu dinsel ayinlerin yapıldığı mağara fresklerle süslenmiş olup, resimler günümüzde oldukça tahrip edilmiştir. Resimlerde İsa’nın doğumu, vaftizi, çarmıha gerilişi ve anastasis betimlenmiştir.
Burada yaşayan keşişler mağaralarda barınmışlarsa da bunlar oldukça gösterişsiz olup, mağara duvarlarına bazen haç bazen de yazılar resmetmişlerdir.
Antik Dönem söylencesine göre genç avcı ve çoban Endymion Latmos’un bir mağarasında uyurken Ay Tanrıçası selene ona aşık olur. Selene Zeus’tan, sevgilisi Endymion’un hiç uyanmamasını ve sonsuza dek genç kalmasını diler. Bu aşk ilişkisinden 50 kız çoçuğu meydana gelir. Selene ve Endymion söylencesinin kökeni Latmos’ta olup, Antik Dönem’de başka hiçbir yerde rastlanılmamıştır. Endymion Latmos’un yerel kahramanı olup, mezarı agoradadır.
Bizans Dönemi’nde de kullanılan kentin bazı yerlerinde devşirme taşlar kullanılmıştır.
Latmos Antik kentindeki merdivenlerin hepsi ana kayalara oyulmuş olarak görülmektedir.
Latmos Antik kentine çıkarken binlerce yıllık döşeme yoldan çıkılır.
Latmos Antik kentinin her köşesinde tarihin izlerini görmek mümkündür.
Latmos Antik kentine giden parkur üzerinde, fizik kurallarını alt üst eden ilginç kayalar bulunmaktadır.
Kapadokya’yı aratmayan görüntülerle dolu olan Latmos’un kaya yapıları, bakir coğrafyanın tüm güzelliklerini gelen konuklara sergilemektedir.
Bafa’nın yanıbaşında olan bu doğal ve kültürel zenginliklerde yapılacak etkinliklerin, koruma-kullanma dengesi gözetilerek ve etkin kurallarla yapılması için, derneğimiz alt yapı çalışmalarını sürdürmektedir.
Bafa Ekoturizm parkuru sadece doğal ve tarihi zenginliklerin olduğu yer değil, aynı zamanda iklim koşullarının en güzel olduğu bölgededir.
Ülkemizin her yerinde ağır kış koşulları yaşanırken, burada bahar yaşanır.
Bölgenin bitki çeşitliliği o kadar zengin ki, bölgede antik dönemde bitkilerden yapılan ilaçlara “Koca Karia ilaçları” denmekteymiş. Günümüze “kocakarı ilaçları” olarak gelmiş. Bölgedeki değişik otlardan yapılan yöresel yemekler ilk kez bu burada tatma fırsatı bulunur.
Parkur Bafa Gölü’nün doğusunda yer alan Gölyaka Köyü’nde sona ermektedir. Gölyaka’lı yöre kadınlarının bölge otlarından yapılan yemekleri, bölgenin folklorik kültürünü yaşatan bu dağların yerel halk ozanı Sazcı Mehmet AKGÜN’ün gün ışığına çıkmamış eski Ege türkülerini dinleyerek yenilir.
Burada oluşturulacak olan Ekoturizm parkuru, Bafa Gölü çevresindeki Serçin, Kapıkırı ve Gölyaka köylerinin, hatta alternatif parkurlarla destekleyecek olan Karacahayıt, Avşar, Yeşilköy, Köprüalan ve Karakaya köylerinin de sosyal ve ekonomik anlamda gelişmesine olumlu katkı yapacaktır.
Bafa Gölü’ne, bölgedeki doğal ve kültürel zenginliklere duyarlılık daha fazla artacaktır. Kazanan başta yöre insanı olacak, doğal ve kültürel zenginliklerin gelecek nesillere korunarak kalması sağlanacaktır.
(EKODOSD)
EKOSİSTEMİ KORUMA VE DOĞA SEVENLER DERNEĞİ
www.ekodosd.org