Ekolojik varlıklarını, vahşi yaşam ortamlarını iyi koruyan, korunan alanlarını artıran ve onları belirli kurallarla koruyarak kullanmasını bilen bölgelere, son günlerde rağbetin arttığı görülmektedir. Doğal ve kültürel kaynak değerlerini koruyabilen yerler, alternatif doğa ve kültür turlarıyla taleplerini artırmaktadır.
Bu yerlerden biriside Latmos Dağı’nın güneyinde kalan, Makedonyalı general Pleistarkhos’un kurduğu antik Herakleia kentiyle iç içe olan Kapıkırı Köyü’dür. Bafa Gölü Tabiat Parkı UDGP hükümlerine göre tasarlanan Ekoturizm parkurunu tanıtmak için, Kapıkırı Köyü’ne gittik bu hafta
.
Sürdürülebilir, çevreye duyarlı, koruma-kullanma dengesinin kurulduğu, alanın kaynak değerlerinin yakından tanınmasına imkan sağlayacak, doğa sevgisi ve doğada yaşama arzusunu güçlendirecek bir planlama amaçlayan Bafa Gölü Tabiat Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı’nda belirtilen ve Serçin’den başlayarak Gölyaka’da bitecek Ekoturizm parkurunun Kapıkırı bölümünde yürüyüşe başladık.
Parkur üzerinde antik taşlardan devşirme olarak yapılan su kuyusunda incelemeler yaptık.
Patika bir yolla Latmos’un vahşi kayalıklarına doğru çıkan parkurda yürümek isteyenler, performanslarına güvenmek zorundalar.
Parkurun çıkış bölümü engebeli ve dik arazi olduğundan üyelerimiz çok terlediler ve birkaç kere giysilerini değiştirmek zorunda kaldılar.
Ülkemizde pek karşılaşılmayan ve bakıldığında hepsinden ayrı bir figür yorumlanan, fizik kurallarını alt üst eden Latmos kayalarına herkes hayran kaldı.
Latmos’un vahşi kayalıkları arasında yürüyen üyelerimiz, geçmiş medeniyetlerin izlerini gördükçe, içlerindeki keşfetme duygusuyla yeni izler aradılar.
Her kayadan farklı figürler üreten üyelerimiz, kendi aralarında yorumlar yaptılar.
Parkur üzerindeki Gökkaya bölgesi, yürüyüşümüzün en önemli noktalarından birisiydi.
Gökkaya Mağarası’nda bir sürprizle karşılaştık. Bugüne kadar çok az insanın görebildiği, uslüp, şekil ve boya yönünden çok farklı figürlerin olduğu mağara üyelerimizin çok ilgisini çekti.
Her antik ören yerinde rastladığınız üzücü görüntülere burada da rastladık. Hangi dönem ve kimler tarafından tahrip edildiği bilinmeyen freskler, ekoturizm parkuru gerçekleştiğinde, daha iyi korunacağını umuyoruz.
Doğal ve kültürel zenginliklerin yanında yaşayan yöre insanlarının bilinçlendirilmesi ve ekoturizm faaliyetlerinden yararlandırılması, günümüze kadar ulaşan bu eserlerin daha iyi korunmasına sağlayacaktır.
Üyelerimiz, Bafa’nın kuzeyindeki vahşi doğada yer alan bu parkur içinde, önemli tarih, kültür, eşsiz güzellikte flora, yaban hayatının devam ettiği fauna ve muhteşem doğa manzaralarının dolu olduğunu gördüler.
Üyelerimiz yorgunluklarını Bafa Gölü’nün panoramik manzarasını izleyerek, yeşilliklerin üzerinde dinlenerek çıkardılar.
Üyelerimiz “Dünyada sadece kaya manzaralarından bir turizm şekli gelişse, Latmos Dağları bu konuda liderliğini kimseye kaptırmaz “ dediler.
Ekoturizm parkuru içinde bulunan Kiliselik Manastır’ına zorlu bir yürüyüşten sonra geldik.
Yüzlerce yıl önce inzivaya çekilerek hayatını yalnızlık içinde ve çile çekerek geçiren, dünya nimetlerinden uzak durmayı tercih eden, sürekli olarak şeytanın ayartmalarından azap duyan keşişleri düşünerek Kiliselik Manastırı’nı inceledik.
Tam olarak kazı çalışması yapılmayan manastırdaki sütun altlıklarını inceledik.
Kazı çalışmadığı yapılmadığı için, toprak altında kalan fresklerin sağlam olduğunu düşündük.
Ülkemizin birçok yerinde kar, yağmur ve fırtına olurken, Latmos’un bahardan kalma ikliminde güzel bir yürüyüş gerçekleştirdik.
Üyelerimiz, Mitolojik efsanelere konu olan Bafa Gölü’nün muhteşem manzarasını izleyerek yürümekten çok keyif aldılar.
Binlerce yıl önce, zaman koşulları altında insanların ağır blok kayaları yola ustaca döşemeyi nasıl becerdiklerini merak ederek, antik döşeme yolda yürümenin hazzını yaşadık.
Göl kıyısında ve dağın her tarafında rastladığımız kaya mezarlarında inceleme yaptık. Bu kadar çok kaya mezarının olmasını, döneminin insanlarının dağın her tarafı kayalık olması nedeniyle “taşa para vermemişlerdir” diye düşündük.
Asırlardır bu coğrafyada meyve veren zeytinin altında “kimbilir hangi uygarlıkların halkları bu ağacın zeytinlerini topladılar, yediler, yağını sıktılar” diye düşündük.
Bahar gibi bir havada yürümek bizi çok sevindirdi. Ancak Ocak ayının 10’da çıkan bazı güzellikler bizi çok düşündürdü. Hepimiz “iklimler tersine mi dönüyor, iklim değişikliği bu mu? “ diye düşünmeden edemedik.
5 saat süren zorlu bir yürüyüşten sonra, Ay Tanrıçası Selene’nin adını taşıyan Kapıkırı Köyü’ndeki restoranda, lezzetli yöre yemeklerini afiyetle yedik. Ekoturizm parkurunun, yurt içi ve yurt dışında ekoturistlerin çok ilgisini çekecek bir parkur olacağına inanıyor, yöre halkının ekonomisine, Bafa Gölü’nün ve bölgedeki doğanın korunmasına katkı yapacağına umuyoruz.