Aydın’da ekoturizm faaliyetlerinin yapılabileceği en güzel alanlardan biri olan Çine Madran Dağları’nda bulunan Dereli Yaylasına çıktık. Çine barajının, Gökbel Dağının, uzaklardan Latmos’un büyülü görüntüsünü izleyerek fıstık çamlarının, kızılçamlarla karıştığı yeşil ormanların içinde yürüdük. Bol yağmurlu geçen kış mevsiminde, gürleyen şelalelerden gelen suların çağlayan sesini ve kuşların cıvıltılarını dinleyip, doğanın haşmetli görüntüleri içinde tertemiz oksijeni ciğerlerimize çekerek yürüdük. Muhteşem doğayı binlerce yıl önce keşfeden ve bu dağları yaşam alanı seçen antik dönem insanlarının bizlere bıraktığı miraslara sahip çıkamadığımızın örneklerini üzülerek izledik. En yakın antik yerleşim olan Gerga’nın nekropolü olarak tahmin ettiğimiz kaya mezarlarını inceledik. Gnays adı verilen yöre taşlarından usta bir işçilikle yapılmış devasa boyutlardaki ilginç figürlü mezarların kapaklarının, Karya bölgesindeki diğer mezarlardan daha büyük ve farklı olduklarını gördük.
Bu dağların coğrafyasında ekoturistler için çok önemli değerler bulunmaktadır. Doğal ve kültürel kaynak değerlerinin yanı sıra, geleneksel yaşamlarını bozmadan sürdüren, insan olmanın özelliklerini hatırlatan ve yörenin özgün kültürünü devam ettiren çalışkan Madran köylüleri de bu önemli değerlerden bir tanesidir. Hiç tanımadığı insanları “Hoşgeldiniz” diyerek, sarılıp öpen ve evine buyur eden misafirperver köylülerle karşılaştık. Ahçılık okuyan ikiz kızların çay ikramlarını kırmayarak, gelecekleriyle ilgili sohbet ettik. Ekoturizmin önemli kriterlerinden biri olan yerel halka ekonomik katkı için, misafir olduğumuz evin kendi ürettikleri zeytinlerden, kırmızıbiberlerden, tereyağlarından ve yumurtalarından satın aldık. Binlerce yıl öncesinden günümüze ulaşan insanlık miraslarıyla iç içe yaşayan köylülerin, bu değerleri nasıl koruduklarını kendi ifadelerinden dinledik. Artık eski taş ustalarının kalmadığını, yeni yetişen genç nesillerin bu tip evlere rağbet etmediğini, hepsi birer sanat eseri niteliğinde olan otantik taş evlerin yavaş yavaş betona yenik düştüğünü, bu duruma çok üzüldüğünü söyleyen eski bir taş ustasından dinledik.
Yolu Çine’ye düşenlerin uğramadan ve tatmadan geçmedikleri meşhur Çine köftesini, piyazını ve tereyağlı lavaşını biz de denedik. İçinde Sultan Abdülhamit’in emriyle yaptırılan ve günümüzde Kuvayi Milliye Müzesi haline getirilen binanın da olduğu Çine parkına geldik. Müzedeki eserleri inceledik. Çine parkını dolaştıktan sonra etkinliğimize devam ettik. Hemen her evin bahçesinde küçük seraların olduğu ve Aydın’ın çiçek ihtiyacının karşılandığı, Çine’nin panoramik manzarasının bulunduğu Mutaflar köyüne geldik.
Daha tam olarak çiçekler açmasa da, küpelilerden, sardunyalardan, begonyalardan satın alarak köylülere katkı yaptık. Köyün kahvesinde çaylarımızı-kahvelerimizi yudumlarken bir de önerimiz oldu. “Böylesine güzel çiçeklerin yetiştiği köyün hali bu olmamalı, çöplerden arındırılmalı ve burayı çiçekler gibi güzel yaparsanız, daha çok kazanırsınız.” dedik. Sadece bahar çiçekleri değil, aynı zamanda da tarih kokan Madran Dağları’nın bütünsel olarak korunup, koruma-kullanma dengesi çerçevesinde ekoturizm faaliyetlerine kazandırılması ve gelecek nesillere ulaştırılması için, her kurumun ve her sivil toplum örgütünün işbirliği yapması gerekir.
Aydın bölgesi ekoturizm konusunda çok önemli değerlere sahip doğanın ve köylerin bulunduğu bir cennet gibidir. Öncelikle kamu kurumlarının, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin işbirliği yaparak, ekoturizm için önemli olan alanların envanterinin çıkarılıp, bundan katkı sağlayacak yerel halkın sahibi ve koruyucusu oldukları doğal ve kültürel zenginliklerin farkına varmaları için gerekli çalışmaları bilimsel bir temelle öğretmelidir. Bu çalışmalar alandaki doğal ve kültürel zenginliklerin ve aynı zamanda geleneksel kültürün korunmasını sağlayacaktır. Kendi haline bırakıldığında birçok örneklerinde yaşandığı gibi bozulmalar başlayacak ve sürdürülebilir olmayacaktır.