Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü başkanı Prof. Dr. Hermann Parzinger, 2007 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne, yıllarca araştırma yürüttükleri bölgenin özelliklerini, güzelliklerini, zenginliklerini, geleceğe yönelik tehditlerini ve alanın Beşparmak Dağları Tarihi Milli Parkı yapılması konusundaki önerilerini anlatan ve dağın geleceğine yönelik uyarılar içeren bir mektup yazmıştı.
Prof. Dr. Parzinger yazmış olduğu mektupta “Bafa Gölü’nün doğrudan ve kuzey ve doğu kıyısından; bir zamanlar Latmos Deniz Körfezinin olduğu yerden yükselen Beşparmak Dağları, Türkiye’nin batı kıyılarının en güzel ve büyüleyici yörelerinden biridir. Bu bölge Antik Dönem’de Karya’ya aitti. Günümüzde ise kuzey kısmı Aydın İli, güney kısmı ise Muğla İli toprakları içindedir.
Bu yöreyi çekici kılan sakin gölün etkileyici biçimde birbiri üzerine kümelenerek hemen hemen 1400 metreye dek yükselen ve çatallı silueti uzaklardan görülebilen dağın gnays ve granit kütlelerinin zıtlığında yatmaktadır. Buna doğuda çam ormanlarıyla dağlık alan katılır.
Buraya uzak olmayan deniz kıyısına yakın ve kitle turizmine maruz kalmış yerlerde görülen her taraftaki yapılaşmadan farklı olarak Latmos’ta bir parça doğa asıl haliyle günümüze ulaşabilmiştir.
Bunun dışında Türkiye’nin kıyıya yakın en büyük iç göllerinden biri olan pitoreks Bafa Gölü, kuşların kuluçkalama ve kışlama yeri olarak uluslararası bir öneme sahiptir. Birkaç yıl önce Bafa Gölü ve yakın çevresi doğal koruma bölgesi ilan edildi. Bu uygulamadan beri pelikanlar ve buradan uzaklaşan nadir kuşlar burada yeniden yuva yapmaktadır.
Latmos’un bu yegane kayalık alanında, en dar sahada, kaydı büyük oranda çıkarılmış ve arkeolojik koruma bölgesi ilan edilmiş, farklı çağlara ait yerleşme izleri bulunmaktadır. Bu izler Neolotik Çağ’dan Osmanlı Dönemi’ne uzanmaktadır.
Karakteristik petekli çözülme ve kubbemsi çözülmeli aşınma biçimleri gösteren kayalıklarıyla gizemli bir his yaratan Latmos, aynı zamanda sayısız mağarasıyla burada yaşayanların tahayyüllerini harekete geçirmiş ve dinsel tasavvurlarına damgasını vurmuştur.
Latmos, Anadolu’nun kutsal dağlarından biriydi. Zirvesi çok eski zamanlardan beri taş, yağmur ve böylelikle de bereket kültünün olduğu yerdi. Burada Neolitik Çağ’dan beri Anadolu Hava Tanrısı’na ve yerel bir dağ tanrısına birlikte tapınılmıştır.
Latmos’un kayalık arazi olma özelliği ayrıca bu yörenin yerleşim yapısına da oldukça etki etmiştir. Bu durum tüm çağlar boyunca, Tarih Öncesi’nden Antik Döneme, Bizans ve Osmanlı Dönemlerine kadar izlenebilmektedir ve her dönem kaya ve mimarinin elele verişinde kendine has çözümler bulmuştur.
Fakat insanların dağa yerleşmeleri ve dağlık araziyi kullanımı günümüze kadar doğa sahasının tahribine yol açmamış, bilakis bu faaliyetler doğal arazi koşullarıyla uyum içinde gerçekleşmiştir. Bu durum öncelikle erken dönemler için söz konusudur. İnsanlar o zamanlar mağaraları ve kaya sığınaklarını önemli bir değişikliğe uğratmadan barınma ve kült yerleri olarak kullanmışlardır. Kült yerlerinde kaya duvarlarını resimle süslemişler ve istisnalı durumlarda mağara tabanına büyük kaya levhaları döşemişlerdir.
Hiç kuşkusuz Latmos’un arkeolojik anıtlarının önemli olanları M.Ö. 6./5. Binyıla tarihlenen kaya resimleridir. Bunlar Türkiye’nin batı kıyısındaki Prehistorik kaya resmi sanatının ilk belgeleridir ve aynı zamanda yeni bir kaya resmi bölgesi oluşturmaktadır. Bu nedenle resimlerin korunması en önemli önceliktir. Şimdiye dek dağın eteğinden başlayıp 920 m. Yüksekliğe ulaşan geniş bir çembere dağılmış 170 kaya resmi buluntu yeri bilinmektedir.
Dağın zirvesine dağılışları ve Latmos’taki kayalar için tipik olan aşınmış yerlerdeki konumları, resimlerin dağla ilişkilendirilen dinsel tasavvurlarından kaynaklandığını göstermektedir. Kaya resmi buluntu yerleri, resimsel ifadesini aile ve düğün sahneleriyle bulan bereket kültü yerleri olarak anlaşılmalıdır.
Sadece bu nedenlerden dolayı bile Beşparmak Dağları’nın acil olarak Milli park ilan edilmesi ve aynı zamanda, Türkiye’nin korunmaya değer bulunan diğer yerlerinde, örneğin Troya veya Gelibolu Yarımadası’nda gerçekleştirildiği gibi, açık hava müzesi olarak koruma altına alınması gereklidir. Bu da ancak tarihsel bir milli parkın oluşturulmasıyla mümkün olacaktır.
Şimdiye dek alınan koruma önlemleri yeterli olmaktan uzaktır. Bu önlemler sadece Bafa Gölü’nde, gölün kıyı kesiminde ve dağın çeşitli yerlerindeki arkeolojik anıtların ve bunların yakın çevresinde alınmıştır. Buralarda bile bekçi eksikliği nedeniyle koruma yeterince sağlanamamaktadır.
Fakat en büyük tehlikeyi son yıllarda oldukça yoğunlaşan feldspat çıkarımı oluşturmaktadır. Sürekli olarak yeni devasa taş ocakları açılmaktadır ve bunlardan bazıları da kaya resimlerinin çok yakınındadır. Geniş alana yayılan bu maden ve taş çıkarma yerleri sadece doğayı ve yörenin bütün karakterini kayda değer ölçüde tahrip etmekle kalmamakta, resimlere de giderek artan tehlike altına sokmaktadır.
Eğer bu faaliyetler durdurulmazsa etkileyici çam ormanlarını, nefes kesici kaya şekillerini, ilginç yerleşme kalıntılarını ve hepsinden önce dünyada eşi benzeri olmayan kaya resimlerini barındıran bu yegane kültür yöresinin yakın zaman içinde geri getirilmez biçimde tahrip edileceği görünürdedir.” Prof. Dr. Hermann Parzinger
Prof. Parzinger’in 17 yıl öncesinde mektubunda yapmış olduğu duyarlı uyarıların ne kadar önemli olduğunu, günümüzde Beşparmak Dağları’nın birçok yerinde pıtrak gibi biten ve köstebek çukurlarına dönüşen maden ocaklarının yarattığı tahribatlardan görmekteyiz.
“Her tarafı yemyeşil, zümrüt gibi olan Anadolu coğrafyasını adeta talan ettik. Ağaçlarımızı yok ettik, ormanlarımızı da kel hale getirdik. Şimdi yeniden bir seferberlik başlatıyoruz.” Diyen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki’nin bu sözleri çok önemlidir.
Bu sözlerde yer alan ağaç kıyımın, talanın ve kel hale getirilen ormanların en somut örneği Latmos (Beşparmak) Dağları’nda yaşanmış ve büyük bir hızla yaşanmaya devam etmektedir.
“Şimdi yeniden bir seferberlik başlatıyoruz.” Diyen sayın Özhaseki’nin, bu seferberliği Beşparmak Dağları’ndan başlatmasını, Türkiye’nin doğal yayılış gösteren en zengin fıstık çamı ormanlarının ve dünyada benzeri olmayan eşsiz jeolojik yapısının bozulmadan geleceğe taşınması için bu bölgede maden ocaklarına izin verilmemesini talep ediyoruz.
Halk sağlığını olumsuz etkileyen, biyolojik çeşitliliğe zarar veren, olağanüstü güzellikteki doğal peyzajı bozan, yöre insanın ekonomisi için çok önemli olan fıstık çamı ve zeytin ağaçlarının yok olmasına neden olan madencilik faaliyetleri durdurulmalı, hem ülkemiz hem de bölge insanına fayda sağlayacak ekoturizm faaliyetleri desteklenmelidir.
EKODOSD/KUŞADASI