Bu haftaki etkinliğimizi, antik dünyanın en önemli kutsal tapınaklarından biri olan Didim’deki Apollon Tapınağı’nın inşasında kullanılan yapı elamanlarının hazırlandığı Miletos mermer ocaklarının bulunduğu bölgede yaptık. Alman arkeolog Dr. Anneliese Pesclow’un önemli keşiflerinden biri olan Miletos mermer ocaklarını dolaştık.
Dağın yükseltilerinde tonlarca ağırlığındaki sütun kasnaklarının ve arşitravların işlendiği yerleri gördük. Bafa Gölü’nün deniz olduğu dönemde su kıyısına kadar getirilerek teknelere yüklenip, Didim’de ki Panarmos limanına taşınıp, Apollon Tapınağı’ndaki inşa sürecini düşündük.
Antik mermer ocaklarında taşların kırılmasını, ilk yontmaları, imalat hatalarını, nakil yolunun yapım ve onarımını, ocaklardan limana naklini, limanda mimari parçaların gemiye yükleme işlemi ve gemilerle bugünkü Mavişehir’de bulunan Panarmos’a taşınmasını, burada yükün indirilmesi ve Apollon Tapınağı’na getirilmesini hayal ederken bile zorlandık.
Antik dünyanın en önemli kutsal tapınaklarından birinin yapı elamanlarının hazırlandığı bir yer olması, taşındığı suların denizden göle dönüşerek günümüzdeki coğrafyasının tamamen değişmesi ve Latmos(Beşparmak) Dağları’yla bütünlük oluşturan muhteşem doğal peyzajıyla turizmde önemli bir destinasyon olabilecek özelliklere sahip bir yer olabileceğini düşündük.
Özgün kliması sayesinde baharın tüm güzelliklerinin sergilendiği bölgede, zeytinlerle uyum içinde lalelerin, papatyaların ve orkidelerin coştuğunu gördük.
Eski adı Mersinet olan Pınarcık’ta yaşayan vatandaşların, 1980’li yıllara kadar bahar ve yaz aylarını geçirdikleri yazlıkları olan Çayır’ı ziyaret ettik. Mersinet İskelesi’nin batısında bulunan ve Latmos (Beşparmak) Dağları’ndaki tek engebesiz araziye kurulmuş olan Göl Manastırı’na geldik.
Göl kıyısındaki manastıra ait kuzey yapılarının suyun toprağı oyması sonucu yok olduğunu, güneydeki yapı elamanlarının hala ayakta kaldığını gördük.
13. yy başında yapıldığı tahmin edilen manastırın avlusunda, belki de manastır kurulmadan önce var olan tarihe tanıklık eden zeytin ağaçlarının günümüzde hala ürün verdiğini gördük.
Bu bölge zeytin üretim dönemi haricinde insan faaliyetinin çok az olması nedeniyle, rahat çalışma imkanı bulduklarından kötü amaçlı kişiler tarafından tarihi yapılarda tahribat yarattıklarını biliyoruz.
Bugün de, daha önce rahatlıkla gezilebilen büyük kulenin içinde çok derin çukurların açıldığını, sütunların meydana çıkarıldığını gördük. Define amaçlı yapılan bu tür kazıların yapılacak önemli bir keşfin izlerinin kaybolmasına neden olurken tarihi eserlere zarar vermektedir.
Manastırdan yükseltilere çıkarak, Bafa Gölü’nün kuzey kıyılarıyla bütünleşen Latmos (Beşparmak) Dağları’nın, birbiri üzerine yığılmış devasa kayalarını ve Tekerlek Dağ’ın görkemli siluetini hayranlıkla izledik.
Söke-Milas yolundan gidenler, Bafa Gölü kıyısından geçerken durup, gölle Latmos’un bütünleşen muhteşem manzarasında bir anı fotoğrafı çektirirler. Ancak dağın kuzey bölgesini delik deşik eden maden ocaklarının Menet Adası’nın karşısındaki tepeleri de tahrip etmeye başladıklarını ve bölgenin doğal peyzajı bozduklarını üzülerek izledik.
Ege’nin en büyük akarsuyu olan Büyük Menderes Nehri’nin Dalyan bölgesindeki Şişme Savak’ın yapım hikayesini ve Menderesle Bafa Gölü arasındaki etkileşimi anlattık. Sakızburnu Dalyan’ının içinde tonlarca toprak dökülerek neden set oluşturulduğunu ve bu durumun ekosisteme olan etkilerini aktardık. Menderesin bir türlü çözülemeyen kirliliğini ve etkilerinin neler yarattığını anlattık.
Geçmişi 16. Yüzyıla dayanan, yakın tarihte bir ailenin sorumluluğunda olan, acı-tatlı hikayelerin geçtiği Bafa Gölü kıyısında Sakızburnu’nda bulunan Dalyan işletmelerini gezdik.
Balık bolluğunun en üst seviyelere çıktığı yıllarda, üretimin yüksek olması nedeniyle Almanlar tarafından buz fabrikası kurulan, önce develerle sonra da alınan kamyonlarla ihracat için Kovala limanına balıkların taşındığı çiftliğin günümüzdeki halini çok üzüldük.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde ders konusu olan mülkiyet sorunu, 1978 yılında Bafa Gölü’nün kamulaştırılmasıyla sona erdiğini ve daha sonra kurulan su ürünleri kooperatifinin kurularak balık üretimi yaptığını, bir süre sonra da terkedildiğini biliyoruz.
Sahipsiz kalan çiftliğin yıllarca defineciler tarafından kazıldığını, arıcıların kovan koyduğunu, havyar kurutma salonlarının koyun ağılı olarak kullanıldığını, çiftliğin kapılarının, pencelerinin söküldüğünü, eşyaların alındığını, havyarların kurutulduğu ahşap tezgahların parçalandığını, kanalın içindeki kuzuluk demirlerinin dahi çalındığını ve bir tarihin yavaş yavaş yok olduğunu gördük.
Daha önce ilgili kurumlara başvuruda bulunmuştuk. Çiftliğin bir bölümünde Adnan Menderes Üniversitesi’nin Bafa Gölü’nün ekolojik yapısı ve su ürünleriyle ilgili yapacağı çalışmalar için bir araştırma merkezinin oluşturulmasını önermiştik. Diğer bölümlerinin de Bafa Gölü’nün doğal güzellikleri, tarihi ve kültürel zenginlikleri, kuşları ve balıkları, aynı zamanda yakın tarihte burada yaşanan hikayelerinin görsellerinin ve bilgilerinin bulunduğu bir ekoturizm merkezi haline getirilmesini önermiştik.
Söke, Bodrum ve Didim gibi turistik ilçelere giden yol kavşağında olmasının bir avantaj olduğunu, ekoturizm merkezi haline getirilmesi halinde çiftliğin tamamen harabeye dönmekten kurtulacağını hem bölge turizmine hem de yöre insanlarına önemli katkısı olacağını belirtmiştik.
Bafa Gölü’nün biyolojik çeşitliliğinin korunması, göldeki kirlilik sorunlarına çözüm bulacak çalışmaların yapılacağı bir araştırma merkezinin kurulması ve ekoturizmin geliştirilmesi için Sakızburnu Dalyanı’ndaki çiftliğe sahip çıkılmalı ve bu konuda doğru bir proje yapılarak tüm kurum ve kuruluşlar destek vermelidir.
Eğer bu şekilde atıl vaziyette durursa, çok kısa bir sürede çiftlikten geriye sadece taş yığınları kalacaktır.
Tüm ilgili kurumları doğamızı, tarihimizi ve kalan değerlerimizi kaybolmadan sahip çıkmalarını istiyoruz.
EKODOSD/KUŞADASI