ekodosd

Yaban Hayatı

ANADOLU PARSI ARAŞTIRMALARI
1-Söke’li Hamit Gültepe, 1940 ile 1950 yılları arasında 3 adet pars vurmuştur. İlk parsı Söke – Kuşadası yoluna yakın olan Deveboynu Mevkii’nde bulunan Yaylakaya’da avlamıştır. Diğer iki parstan birini Ağaçlı Köyü’nde(eski ismi Tıra) bulunan Kolonkaya’da, diğerini Milli Parkın doğusunda kalan Kaplankaya sırtlarında vurmuştur. Parslardan birisinin postuyla fotoğraf çektirmiştir. Fotoğrafı elimizde mevcuttur. Tüm bilgileri aldığımız yakınları, avcı öldükten sonra postun ne olduğunu bilmediklerini söylemişlerdir. (EKODOSD)


2-Kuşadası Kısmet Otel’in sahibi Halil Özbaş’ın kardeşinin oğlu olan Söke’li Hüseyin ÖZBAŞ, 1950’li yıllarda, Söke’ye bağlı Özbaşı Köyü altındaki pamuk tarlalarında, pamukları balyaya basarken, büyük bir kediye benzer bir hayvanın yanlarından geçerken, tarladaki birisi tarafından tüfekle vurup öldürüldüğünü, söylemiştir. Henüz çocuk olduğu yıllarda bu hayvanın ne olduğunu kavrayamadığını, tarladaki insanların ona kaplan dediklerini ve yıllar sonra onun Anadolu Parsı olduğunu anladığını anlatmıştır. Anadolu Parsının, Beşparmak Dağları’ndan, Dilek Yarımadasına doğru giden keçi sürülerini takip ettiğini söylemiştir. (EKODOSD)


3-Beşparmak Dağları’nın 850 mt. Rakımlı bir düzlüğünde tek başına yaşamını sürdüren ve bu dağlarda 240 yıllık bir ailenin son fertlerinden olan Murat Ali Pınar, amcasının 1964 yılında, Koca Pınar Mağarası mevkiinde bir Anadolu Parsı’nı tüfekle vurduğunu, yaralan parsın kestaneliklerin içine kaçtığını ve sonra aradıklarında ölüsünü bulduklarını anlatmıştır. Babasının keçileri Kovanalan’da güderken, Anadolu Parsının sürünün önündeki keçinin boğazını ısırdığını ve sonra keçiyi kayalıkların arasından kaçırdığını anlattığını söylemiştir. (EKODOSD)


4-Beşparmak Dağları’nda keçi sürüsü güden Milas’ın Karahayıt Köyünden Ahmet Çalışkan Bahattin Sürücü’ye şunları anlatmıştır:  “1950’li yıllarda genç bir oğlandım. Keçi sürülerimiz vardı. Köyümüz Beşparmak’ın yamacında olduğundan, hayvanları daha yükseğe yaylıma çıkarıyordum. Köyde büyüklerimizden dağda kaplan olduğunu öğrenmiştim. Dağa çıkarken çok korkardım ama bugüne kadar bana hiç denk gelmemişti. Bir gün yine sabah çok erken keçileri dağa çıkardım. Hava karanlık ama mehtap vardı. Resimli mağarayı (Beşparmak Dağları’nın birçok yerinde bulunan Prehistorik kaya resimlerini kasdediyor) geçince bir ses duydum. Hemen kovanlığın (köylülerin, ayılar ballarını yemesin diye yüksek kayalıklara, taşlardan ördükleri yer) tepesine çıktım ve izlemeye başladım. Mağaranın içinden, uzun kuyruklu çok büyük ve bir kediye benzeyen bir hayvan çıktı. Kaplan dedikleri bu olmalı dedim. Korkudan dizlerim titremeye başlamıştı. Keçilerden birinin boğazını ısırdı ve öylece bekledi. Keçi debelendi ve bir süre sonra hareketsiz kaldı. Onu bıraktı ve arka arkaya tam 6 keçinin kanını emdi. Köpek havlıyor, fakat yanaşamıyordu. Sonunda köpeğe de saldırdı ve onu parçalayarak yedi ve gitti. Ben koşarak köye gittim, büyüklerime anlattım. Köyden birçok kişi silahlandı ve dağda kaplanı aradılar ama bulamadılar. Büyüklerimden birisi, köpek eti tuzlu olduğundan çok severmiş. Bir de domuz mozalarını ve oklu kirpiyi de severmiş. Bir keresinde, Pınarlık’ta suyun kenarındaki kumun üzerinde, tüysüz kıpkırmızı iki tane kedi yavrusu gibi enik gördüm. Köye gittiğimde dedeme anlattım. Onlar dedi, kaplanın yavrularıdır, bu hayvan yavrularını karıncalardan korumak için su kenarlarına doğurur, çünkü karıncalar sudan geçemezler dedi.” (EKODOSD)


5-Mantolu Hasan hakkında Selçuklu eski bir avcıyla konuştuk. Ünlü pars avcısı vurmuş olduğu Anadolu parslarının derilerini yüzüp, postlarını omzuna dolayarak elinde tüfekle poz verdiğinden yöre halkı tarafından Mantolu Hasan olarak adlandırılmıştır. Aslen Milaslı olan Mantolu Hasan, Selçuk’a bağlı Şirince Köyü’ne göç etmiştir. Yaşamında hiç evlenmeyen Mantolu Hasan, herkes bağda, bahçede, tarlada çalışırken o geçinmenin daha kolay yolunu bulmuş, bu konuda da becerikli olduğundan dağlarda tilki, çakal ve domuz avlayarak Belevili ve Torbalılı tüccarlara satarak geçimini sağlıyormuş. O yıllarda yaşam alanları daralan Anadolu parsları beslenebilmek için, köylünün hayvanlarına ve Yörük sürülerine saldırmaktaymış. Mantolu Hasan bir gün dağda bir Yörük çadırında dinlenirken, sürü sahibinin hazırlamış olduğu kaplan kapanına bir Anadolu parsının yakalandığı haberi gelir. Kapanın içindeki Anadolu parsını tüfeğiyle vuran Mantolu Hasan, sürü sahibinden parsın derisini istemiş ve parsı yüzerek postunu Belevi tüccarlarına yüksek fiyattan satmıştır. Kürkün iyi para ettiğini gören Mantolu Hasan dağlardan inmemiş, gözü de parstan başka bir hayvan görmez olmuş.  Onlarca pars avlayan Mantolu Hasan, zamanın Cumhurbaşkanı tarafından bir çifte kırma hediye edilmiştir. Bir daha pars vurmaması için söz alınmıştır. Mantolu Hasan’ın tüm yaşamı dağlar ve avlarıydı. Zaman içerisinde Belevi tüccarlarındaki biriken parasını alamayan Mantolu Hasan maddi sıkıntı içine düşmüş ve bir çiftlik evinde bekçi olarak çalışmaya başlamıştır. Çiftliğin sahibi de oğlu askerde olan dul bir bayanmış. Kadın yalnızlıktan korktuğu için Mantolu Hasan’a ‘Oğlum askerde gel seninle evlenelim’ demiş. Mantolu Hasan bu teklifi reddetmiş ve yemeğine zehir koyabilir düşüncesiyle de korkarak işi bırakmış ve Selçuk’a yerleşmiştir. Selçuk’taki hayatı sefalet içinde geçmiş ve fakir bir şekilde ölmüştür.” (EKODOSD)


6-Bahattin Sürücü Anadolu parsı hakkında yöre insanıyla konuştuğu gibi, yörede arazi taraması da yapmış ve dört adet kaplan kapanı tespit etmiştir. Bahattin Sürücü o kapanlar hakkında şu bilgileri veriyor:
Beşparmak Dağları’nda yapmış olduğumuz araştırmalarda, kovanalan mevkiinde bir tanesi sağlam bir şekilde kalmış, 4 adet kaplan kapanını tespit ettik. kaplan kapanları beşparmak dağları taşlarından bir mezar şeklinde yapılmış. Bir parsın girebileceği ancak geri dönemeyeceği, genişlikte yapılan kapanların derinliği 70-80 cm. yüksekliğindedir. Kapanın ağzı parsın girebilmesi için açık bırakılmakta, diğer tarafına bir et parçası konulmaktadır. Etin kokusunu alan pars, kapanın kapısından aşağıya süzülerek inmekte, kapanın başucundaki eti yemekte ve daha sonra geri geri kapanın ağzına kadar gelmektedir. Yukarı çıkmak için geri dönemeyen pars, arka ayaklarını da yukarıya atamadığından, kapanın içinde sıkışıp kalmaktadır. Daha sonra yakalanan pars, kapanı yapanlar tarafından öldürülmektedir. (EKODOSD)


7-Anadolu Parslarının en yoğun yaşandığı yerlerden birisi de Bodrum Mazı’dır. O yıllarda Mazı’da yaşayanların en büyük geçim kaynakları mazı peliti toplamak ve pars avcılığıymış. Ünlü pars avcıları parsı demir kamalarla avlarlarmış. Çoban kepeneğini üzerine geçirerek, kapüşonunu kafasına takan ve kepeneğin önünü ince tireyle diken pars avcısı elinde demir kamayla, parsın inine girermiş. Avcıyı gören pars sıçrayarak, pençesini kepeneğin üzerine geçirir, tırnaklarını bir an kurtaramazmış. O kısa anda avcı kepeneğin altına doğru sıyrılarak elindeki kamayı, parsın can alıcı yerine saplarmış. Can alıcı yerine vurabilirse pars ölürmüş, vuramazsa avcının karısı dul, çocukları yetim kalırmış. Pars avcıları genellikle erkek olmasına rağmen, ünlü avcılardan birisi de Mazılı Hacer’miş.” (EKODOSD)


8-1938 yılında Eski Kızılcagedik’te yaşayan Ömer Lütfü isminde bir avcı köye yakın Kozalak boğazda çulluk avı için bek yaparken, civarda otlayan koyunlarının ürkerek kendisine doğru sürü halinde geldiğini görür. Koyunlarının arkasındaki hayvanın ne olduğunu bilmeden ateş eder. Yaralanan hayvan büyük bir taşın üstüne çıkar. Ömer lütfü köye gelerek durumu anlatır. Ertesi gün sabah erkenden eli silahlı köylüler toplanarak olayın olduğu yere gelirler. Köyden Hacı Mehmet isimli bir avcı, Anadolu Parsını bir ağacın üstünde görür. Tek dolma tüfekle parsı yere indirir. Parsın derisini daha sonra köyde yüzerler.
Yaralayan ve öldüren avcıların eşleri “senin kocan değil, benim kocam vurdu” diye post kavgası yaparlar. Post daha sonraki yıllarda Germencik Avcılar kulübü tarafından içi saman doldurularak, yıllarca burada kalır.
Germencik’li avcılara verdiği avcılık kursu sırasında, avcılar kulübünün tozlu raflarının arasında, Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürü Mehmet UZUNER tarafından bulunan Anadolu Parsı’nın tahniti kulüpten teslim alınarak, Çevre ve Orman İl Müdürlüğü’ne getirilmiştir. İl Müdür Vekili Süleyman GÜNDEAY’ın katkılarıyla, temizlenerek Eski Doğanbey Köyü’nde bulunan Ziyaretçi Tanıtım Merkezi’nde sergileneceği bildirilmiştir. (EKODOSD)


9- Tire’nin Habibler Köyünün ünlü avcılarından Üzeyir YALÇI’nın halasının oğlu, 1966 yılında Meriç Deresi mevkiinde bir Anadolu parsı görür. İlk defa gördüğü bu canlının köyde konuşulan kaplan olduğunu anlar ve ateş edemeden korkarak kaçar. Köyde bu olay yüzünden uzun süre alay konusu olur. (EKODOSD)


10- Germencik Dampınar köyü avcıları, 1951 yılında Doğrukestane mevkiinde, hayvanlarına zarar verdiği nedeniyle Anadolu parsını vurmak için bir sürek avı yaparlar. Avcılardan Abdül DEMİRAY tarafından, pars tek kurşunla vurulur. Civardaki bütün keçi çobanları parstan kurtuldukları için, köye birer keçi bağışlarlar. Köy halkı keçileri açık artırmaya çıkarır. Açık artırmadan toplanan parayla köyün camisini yaptırırlar. Parsın derisini yüzerek, o günlerde nahiye olan Tire’nin Büyükkale Köyünün nahiye müdürüne satarlar. (EKODOSD)


11- Aynı köyden, geçtiğimiz yıl ölen Ali CEYLAN, 1958 yılında komşu Tire köylerinde yaptığı zeytin aşısından dönerken, Tire’ye bağlı Alaylı Köyü Karadut çeşmesinde su içen eşeğinin birden kulaklarını dikmesinden şüphelenince, etrafına bakar ve taşın üzerinde Anadolu parsını görür. Tüfeğiyle ateş eder ve kaçar. Ertesi gün bölgeye diğer köylülerle birlikte geldiğinde, parsı ölü vaziyette yerde bulurlar. Postunun akibetinin ne olduğu belli değildir. (EKODOSD)


12- Beşparmak Dağları’nda Osmankuyusu’ndaki koyunlarını, Samsun dağı eteklerinde Tuzburgazı civarına götüren Mustafa SÜRÜCÜ, 1955 yılında koyunlarını güderken, Kocain mevkiinde Anadolu parsının koyunlarına saldırdığı ve büyük çoban köpeğini parçaladığını, daha sonra dağa doğru kaçtığını söylemiştir. (EKODOSD)


13- Kayabükü Köyü’nden çoban Mehmet ÖZEN, 1971 yılında Beşparmak Dağı’ndaki Sakarkaya Köyü’nün kuzeyinde keçilerini yayarken, bir Anadolu Parsı’nın keçilerinden birisini yere yatırdığını ve memesini parçaladığını, kendisinin müdahale ettiğini ve parsı kaçırdığını anlatmıştır. (EKODOSD)


14- EKODOSD Başkanı Bahattin SÜRÜCÜ, Kayabükü Köyü yakınlarında bir vadide yaptıkları araştırmada, Anadolu Parslarını avlamada kullanılan kaplan kapanlarından 1 tane daha tespit etmiştir. Taş tuzağın diğerleriyle aynı sistem ve özelliklere sahip olduğu görülmüştür.
Buradaki tuzağın diğerlerinden farklı olarak, üzerinde gözlem yapılacak büyüklükte bir deliği olduğu ve tuzağın ağzına yerleştirildiğinde birebir oturduğu izlenmiştir. Tuzağın içindeki eti yemeye gelen parsın, içeri girdikten sonra hapsetmek için bu taşın kapan ağzı olarak koyulduğu düşünülmektedir. Parsın aç ve susuz bir şekilde ölüp-ölmediğini anlamak için, delikten içeri gözledikleri tahmin edilmektedir. Son bulunan taş tuzağın arkeolojik kalıntıların içinde bulunması, o dönemdeki uygarlıkta yaşayan insanlar tarafından yapıldığını düşündürmektedir. (EKODOSD)


15- Yaban hayvanlarına ait postlarla ilgili Söke’de kuşaktan kuşağa geçen bir hikaye  anlatılmaktadır. “1900’lu yılların başında Söke’de yaban hayvanı derisi ticareti yoğun bir şekilde yapılmaktaydı. Özellikle bakir bir coğrafya olan Beşparmak Dağı’nda yaşayan Anadolu Parsı ve Ayıların postunu elde etmek isteyen deri tüccarları, yöre insanlarından talep ettikleri bu postları yüksek parayla almaktaydı. Silahı bulunanlar silahıyla, taş tuzaklarla, zehirle ve demir kapanlarla avlanan bu hayvanların postları yüzülerek, Söke’li deri tüccarlarına satılmaktaydı. Bir gün deri tüccarlarından birisi “bu ayıların hep derisini getiriyorsunuz, bir seferinde de dirisini getirin” der.  Ağacın üzerinde kıstırdıkları bir ayıyı etkisiz hale getirerek, sıkıca bağlayıp öküz arabasıyla Söke’deki deri tüccarlarına teslim edip, paralarını alırlar.”
1980’li yıllara kadar, Söke Albayrak caddesinde bulunan bir deri tüccarının dükkanındaki çeşitli yaban hayvanı derisi ve ayı postları, yakın bir zamana kadar bu hayvanların avlandığının önemli bir göstergesidir. (EKODOSD)


16- Mustafa Reis (KÖKVERİR)  Kuşadası’nda yıllarca balıkçılık yapan, son yıllarını da gece bekçiliğiyle sürdürmüş yalnız yaşayan bir insandı.  1970’li yıllarda bir gün Ahmetbeyli kıyılarında bir arkadaşıyla avlanmaktaymış. Balıktayken içme suları bitince, su doldurmak için karaya çıkmışlar. Orman içindeki kaynağa su doldurmaya geldiklerinde, pınarın önünde yakaladığı keçiyi yiyen bir Kaplan(Anadolu parsı) görmüşler. Kaplan farketmeden son süratle tekneye doğru kaçmışlar. Aynı yere başka bir gün gittiklerinde tütün tarlasında çalışan işçilerle karşılaşmışlar. Onlarda Anadolu parsının sesinden çok korkup kaçtıklarını ve sularını dolduramadıklarını söylemişler. (EKODOSD)


17-Kuşadası’nda restoran işleten Macit DEMİROĞLU’nun babası Süleyman DEMİROĞLU ve arkadaşları tarafından, Çanlı’da(Güzelçamlı) yakalanan Anadolu Parsı, Kuşadası içinde kafese koyarak gezdirilmiş ve parayla halka gösterilmiştir. (EKODOSD)


18- Şirince-Selatin Köyü arasında kalan arazilerde 1960’lı yıllara kadar Anadolu Parsı’nın yoğun olarak yaşadığını Ortaklar’a bağlı Selatin köylüleri tarafından söylendi.
“1958 yılında Selatin Köyü’nün bekçisi, bir çobanın ihbarı üzerine umuma bir bildiri sunar. Bildiride çobanın tekelerinden birisinin bir kaplan tarafından karnı parçalandığı ve kaplanın dere yatağında olduğu söylenir. Köylülerden tüfeği olanlar tüfeğiyle, olmayanlar kesici aletlerle hemen Kazandere mevkiine gitmeleri duyurulur. Kaplan dedikleri Anadolu Parsı köylüler tarafından çembere alınır. Makiliğin üzerinde olan parsa ateş edilir ancak tüfekler ateş almaz. Bir tanesi geç ateş alır ama vuramaz. En son gelen Süleyman EKİCİ’de çifte kırma vardır. Köyün en namlı avcısı olan EKİCİ, ilk atışta parsı devirir. Devrilen parsın yanına korkudan kimse gitmeye cesaret etmez. Tek EKİCİ gider. Pars yanına gelen avcıya son bir hamleyle saldırmak istese de, EKİCİ diğer kurşunla parsın işini bitirir. Parsın derisini köyde kasaplıktan anlayan 3 kişi zor soyar. Postun içine çalı çırpı doldururlar ve dağdaki çobanlara gösterip, her çobandan keçi ya da koyun alırlar. Alınan hayvanlar köyün gariban bekçisine verilir ve bekçi küçük bir sürü sahibi olur.” Bu hikayeyi anlatan Halil GACAR hala yaşıyor.(16.12.2012) Yani Anadolu Parsı daha düne kadar yaşıyordu. (EKODOSD)


19- 1937 yılında Aydın’ı Ilıdağ köyünde  “38 Tahriri” olarak bilinen arazi yapılandırılmaları için ölçümler gerçekleştirilmektedir. Bölgedeki çalışmayı Aydın’dan gelen bir memur yönetmekte ve arazilerin olduğu köylerde kalmaktadır. Köşk’ten köylere gelirken, ağaçlık alandan ürkütücü bir ses duyar. Çok farklı olan bu sesin bölgedeki hiçbir hayvan sesine benzemediğini anlar. Yırtıcılarla ilgili az çok bilgisi olan memur yanına gelen köylülere “dikkat edin bölgenizde bir kaplan var” diye uyarır.
O yıllarda bölgedeki dağlarda sırtlan ve kurt olduğu bilinmektedir. Ancak memur bu yırtıcının çok farklı bir şey olduğunu söyler.
O sırada Gündoğan köyü yakınlarında Çakal Yörüklerinden birisinin koyun sürüsü vardır. Yırtıcı hayvan koyun sürüsüne saldırır. Yörüğün 2 köpeği de çadıra kaçar. Yörük kadını ocaktan aldığı ateşleri hayvana atar. Hayvan kaçar. Yörük çadırı sökerek, koyunları da önüne katarak köye daha yakın bir alana getirir.
Koyunlarından birisinin ve horozunun eksik olduğunu görünce yanına “Yunan Kaplısı” eski bir tabancayı alır ve çadır kurduğu yere gelir. Koyunun sadece postunu ve kalan parçalarını görür. Elinde tabanca hayvanı aramaya başlar. Bir kayanın başına geldiğinde aşağıda hayvanın iki ayağını fark eder. Silahını ateşleyemeden pars çobanın üzerine atlar. Kısa bir boğuşma yaşanır. Tesadüfen adamın elindeki silah patlayınca hayvan kaçar. Çoban kan revan içinde köye gelerek durumu muhtara anlatır. Köylüler “nasıl bir hayvan bu böyle” derler ve  inanmazlar.
Köyde dolma tüfeği olan İsmail KURT ve Kazım AY’a haber verirler. Köyden kendine güvenen 15 kişi ellerinde baltalar, tahralar, sopalarla birlikte, önde avcılar poruk ormanına dalarlar. Çalıların arasında 2 gözün parıldadığını gören avcılar, arkada nasıl bir hayvan olduğunu bilmeden “1-2-3 deyip tetiğe basacağız” derler. Tetiğe bastıkları anda çalıların arkasından fırlayan pars, ikisinin üzerine uçar şekilde atlar. Ortalık toz duman olur. Herkes bir yerlere kaçmaya çalışır. Hayatlarında ilk kez gördükleri bu hayvan karşısında herkes şaşkına uğrar. Gelenlerden Muharrem KURT tam ağaca çıkacağı sırada, pars bir hamleyle ensesinden pençeyle yere indirir. Herkes korkuyla olanları film gibi izlemektedir. Aynı ağaca tırmanmaya çalışan İsmail KURT’un sağ bacağının arkasından ağzıyla yakalayıp yere indirir ve kuyruğuyla adamın belinden dolar ve sıkar. Adam kaburgalarının gıcırdadığını hisseder. Pars sağ dizini kemirir. Diğerlerine de saldırıp 3-4 kişiyi de yaralar. Sonra da Zeytin ağaçları arasında mandal diye tabir edilen 4’er metrelik 2 setin üzerinden uçarcasına atlayıp Uzundere mevkiine doğru kaybolur.
Önemli yarası bulunan İsmail kURT ve yarası daha az olan Kazım AY için odunlardan sedye yapılır. Yol ve araç olmadığından yaralılar sedyeyle 15 km. uzaklıktaki Köşke yaya olarak, oradan da Aydın hastanesine götürülür. Kazım AY hastanede ölür. İsmail KURT’un ayağı sakat kalır. Hüsnü KURT, Mustafa AY, Muharrem KURT hafif yaralı olarak kurtulur.
Anadolu Parsı hala bölgededir. Gündoğan Köyü’nün nüfusunun az ve ateşli silahının yeterli olmaması nedeniyle, 3 km. uzaklıktaki Ilıdağ Köyü’nden yardım istenir.
Ilıdağ’ın ünlü avcılarından Ahmet KARABULUT ve Rıza ERSÖZ teklifi kabul ederler. Bölgede çok meşhur olan Hacı Onbaşının meşhur köpeğini de yanlarına alarak, parsın olduğu alana giderler. Köpeği çalıların arasına salarlar. 5 dk sonra köpekkuyruğunu ayakları arasına almış şekilde yanlarına gelir. Birbirlerine bakarak “durum ciddi galiba” derler. Yüksek bir tepeye çıktıklarında hayatlarında ilk kez gördükleri ve “muhteşem bir hayvan” dedikleri parsı görürler. Köyün en keskin nişancıları olan avcılar, tüfeklerindeki domuz kurşunlarını parsa doğru ateşlerler. Parsı alnından Ahmet KARABULUT vurmuştur. Ancak huysuzluğuyla bilinen Rıza ERSÖZ “ben vurdum” der. Rıza’nın kız kardeşine sevdalı olan Ahmet “tamam sen vurdun” der. Köyde Rıza kahraman olur. Parsı taşımak için 2 büyük ağaç dalı kesilir. Bir urganla parsın ayakları bağlanarak, çiyan denilen salla 6 kişi köye kadar kan ter içinde taşırlar. Köyde çok büyük bir olay yaşandığı için çoluk çocuk herkes toplanır. Meydana konan parsı erkekler tekmelerle vururlar. Sonra ayaklarından asarlar ve sopalarla döverler.
Baştan kuyruğa kadar ölçüm aleti olmadığından karışla ölçerler. 18 karış çıkar. Çok çevik olduğu söylenen hayvanın üzerinde çok güzel beneklerin olduğu söylenir. Sonra parsın derisini yüzerler. Kahraman Rıza’ya devlet tarafından ceza verilir. Ancak neden ceza verildiği bilinmez. Postunu ise devletin aldığı söylenmektedir. Bir süre sonra kahvedeki bazı ihtiyarların ceketlerinin önünde çatal iğneyle tutturulmuş, parsa ait tırnakların nazar boncuğu olarak takıldığı görülür.
Bu hayvanın yapılan manevralarla Beşparmak Dağları’ndan köylerine kadar geldiğini babasından öğrenen Celil KURT’un söylediklerini araştırdık. Bölgede o yıllarda bir manevranın gerçekleştiğini tarih sayfalarından bulduk. Atatürk’ün de izlediği Söke bölgesinde gerçekleştirilen Ege Manevraları 10- 11 Ekim 1937’de yapılmış. Dilek Yarımadasının güneyinde gerçekleşen manevraların yapıldığı alan, Beşparmak Dağları’ndan gelen yaban hayvanlarının geçiş koridoru üzerindedir. !937 yılı düşünüldüğünde birçok tarlanın vahşi bir doğa olduğu ve birçok karayolunun o yıllarda bulunmadığı bilinmektedir.
Söylendiği gibiyse, Beşparmak Dağları’ndan inerek Dilek Yarımadası’na geçmek isteyen Anadolu Parsının, yapılan tatbikatın gürültüleriyle birlikte, Aydın Dağları’na doğru kaçtığını tahmin etmekteyiz. Beşparmak Dağları’nın vahşi coğrafyasının aksine, Gündoğan Köyü’ndeki insan hareketleri ve parsın gizlenmesine olanak sağlayacak bitki örtüsünün bulunmayışı, Anadolu Parsını bölge insanıyla karşı karşıya getirmiş. Geriye kalanlar, Gündoğan Köyü’nden bir kişi ölmüş, bir kişinin ayağı sakat kalmış, birçok insan yaralanmış.
Neslini devam ettirecek parsın önemli bir üyesi de yok olmuş. (EKODOSD)
 
 



Please publish modules in offcanvas position.