Beşparmak

 

 

BEŞPARMAK DAĞLARI

Batı Menteşe Dağları’nın uzantısı olan Beşparmak Dağları diğer adıyla Latmos, bir zamanlar Küçük Asya’nın Kutsal Dağları’ndan bir tanesiydi. Latmos’un en yüksek tepesi 1400 mt. yüksekliğinde bulunan Tekerlek Tepe’dir.

 

TEKERLEK DAĞ

 

Latmos Dağlarında, Neolotik dönemden itibaren, Anadolu kökenli Hava ve Yağmur tanrısına tapınılmaktaydı. Daha sonra bunun yerini Yunanlılar’ın gök tanrısı olan Zeus almıştır. Yuvarlak biçiminden dolayı Türkçe’de Tekerlek Dağ olarak adlandırılan zirvesi, Hava tanrısının tahtı olarak kabul edilmekteydi. Bu görüş, dağ sırasının arka kısmındaki Dikilitaş Vadisi’nde, zirvenin görülebileceği bir noktada bulunan ve arkhitravı üzerindeki yazıttan Zeus Akraios’a(Zirvedeki Zeus) adanmış olduğu anlaşılan, küçük bir Hellenistik dönem tapınağına ait buluntularla desteklenmektedir. Latmos’un zirvesindeki yağmur kültü Bizans Dönemi’ne kadar sürmüş, bu dönemde dağ, manastır yaşamının merkezlerinden biri haline gelmiştir. M.S. 10. yüzyılda hala, kurak dönemlerde bir alay düzenlenerek dağın zirvesine, yağmur duasına çıkıldığı anlaşılmaktadır.



İNSAN VE KÖY YAŞANTISI

Beşparmak Dağları’nda, binlerce yıllık Anadolu kültürünün günümüze kadar bozulmadan gelmiş, otantik, doğayla barışık mimarisi ve yaşantısının olduğu bir çok köy bulunmaktadır.

Beşparmak Dağları’nda, dünle bugünü birleştiren farklı mimari üslup taşıyan, her biri bir sanat eseri niteliği taşıyan birçok köy evleri bulunmakta, otantik kıyafetler giyen, kendilerine has konuşma şiveleri olan yöre insanları bu köylerde gelenekleriyle yaşamaya devam etmektedirler.



BEŞPARMAK DAĞLARI FLORA

Beşparmak Dağları, orman bitki örtüsünde ekolojik toleransı yüksek, tipik Akdeniz kızılcam orman toplulukları baskındır. Beşparmak Dağları’nın en önemli özelliği fıstık çamı ormanlandır. Geniş fıstık çamı topluluklarına alanın hem kuzeyinde hem de güneyinde rastlanır. Fıstık çamı topluluklan, çoğunlukla yüksek oranda feldispat içeren gevşek ve derin topraklar üzerinde gelişmiştir. Beşparmak Dağları’nından doğudan batıya doğru gelindiğinde zeytin ağaçlarının yoğunluğu görülür. Özellikle Bafa Gölü’ne yakın kıyılardaki zeytinliklerde asırlık ağaçlar bulunmaktadır. Batı kıyılarında yoğun meşe toplulukları göze çarpar.
Selimiye yakınlarındaki Kandak Çayı, barındırdığı ülke çapında nadir sığla ağacı topluluklarının, genel yayılış alanının en kuzey noktalarından birini içermesi bakımından önemlidir.

Alanda çeşitli maki ve frigana toplulukları yer alır. Kermes meşesi başta olmak üzere; yabani zeytin, ahlat, mazı meşesi ve tüylü meşenin baskın olduğu çalı topluluklanna alanda değişik koşullarda rastlanır.

Karganda denilen karabaş otları, Beşparmak Dağları’nın hemen hemen her yerinde görülmektedir.

Beşparmak Dağları’nın hemen güneybatısında maksimum 6708 ha'lık bir alan kaplayan hafif tuzlu Bafa Gölü sucul bitki toplulukları ile daha da çeşitlenir.

BEŞPARMAK DAĞLARI FAUNA

1960’lı yıllara kadar, Anadolu Parsı’nın yaygın olarak yaşadığı bir alan olan Beşparmak Dağları’nda, şu anda pars yaşamasa da, bir zamanlar avlanıldığı Kaplan kapanları birçok yerde vardır. Ayılar için yapılmış birçok kovanlık blok kayaların tepelerinde durmaktadır. Beşparmak Dağları’nda Tilki, Çakal, Yaban Domuzu, Tavşan, Kirpi, Oklu Kirpi gibi canlılar ve Kızıl Şahin, Atmaca ve Akkuyruklu Kartal gibi yırtıcı kuş türleri bulunmaktadır.



 

BEŞPARMAK DAĞLARI’NDA YER ALAN TARİHİ BULUNTULAR

LATMOS ANTİK KENTİ

 

Dağ ile aynı adı taşıyan eski kent Latmos, İ.Ö. 300 yılı dolaylarında kurulmuş yeni kent Herakleia’nın doğusundadır.Latmos kenti, yerleşmenin terk edilişi sırasında tamamen yerle bir edilip, buradan sökülen taşlar yeni kentin inşasında yapı malzemesi olarak kullanılmıştır. Kentteki savunma yapıları ve evlerin yanında, kent içinde çok sayıda kamu yapısıyla dinsel işlevli yapı da teşhis edilmiştir. Bizans döneminde yeniden iskan edilen kent merkezinde, kayaya oyulmuş oturma sıraları, günümüzde de görülebilen agora vardır.

Latmos’taki tek yerel kahraman Endymion’dur. Antik yazın kaynaklarına göre Latmos Dağı’nda Endymion’un mezarı bulunmaktadır. Bu mezar Roma İmparatorluk Dönemi’nde bile görülmeye değer yerlerden biri olarak ziyaretçilere gösterilmekteydi. Latmos kent yerleşim sahası içinde değişik biçim ve büyüklükte yüzden fazla evin varlığı saptanmıştır. Latmos, doğal çevreye bağlı mimarinin en güzel örneklerinin olduğu bir yerdir. Latmos İ.Ö. 4. yüzyılın sonlarnda terk edilmiştir. Kent içinde görülen pek çok mezardan da anlaşılacağı üzere, terk edilen eski kent daha sonra Herakleia nekropolünün bir bölümü haline gelmiştir.

 

PANTOKRATOR MANASTIRI

 

Latmos Antik kentinde kuzey ve batı kısmı teras biçimli küçük bir yükseltide bulunmaktadır. Bizans manastırı kalıntılarından sadece bir şapelin arka kısmı ayakta durmaktadır.

 

 

PANTOKRATOR MAĞARASI

 

Pantokrator mağarası’ndaki resimler, Bizans sanat tarihi içinde azımsanmayacak bir öneme sahiptirler. Mağarının kubbe biçimli tavanında bir mandorlada arkalıksız bir tahtta oturan İsa resmedilmiştir. İsa’yı çevreleyen ışınlı mandorla, badem çekirdeği biçimli madolyon, uçan melek çifti tarafından taşınmaktadır. Bu resimlerin altında Helios ve selene’nin büstleri, bunlarında altında ise Uranos’un büstüyle gök kumaşı görülmektedir. Daha alt bölgede aziz figürleri ve bu figürlerin arasında Galaktotrophousa, Tanrı’nın Anası(Meryem) çocuk İsa’yı emzirirken, mağara tavanının arka kısımlarında da Evangelistler (İncil’i yazanlar) ve Baş Havariler betimlenmiştir.

 

 

HELLENİSTİK KENT LATMOS HERAKLEIASI

 

Herakleia, Latmos Körfezi’nin arka ucundaki konumuyla batı yönünden gelen gemilerin son durağını, Karia bölgesinin içlerine uzanan kara yolunun ise başlangıcını oluşturmaktaydı. Böylelikle hem bir liman şehri, hem de mal aktarma yeri olmasından kaynaklanan belli bir öneme sahipti. Kentin gelişmesi Hellenistik, önemini kaybetmesi Roma İmparatorluk dönemi’ne rastlar. Doğal bir gelişme sergileyen Karia yerleşmesi Latmos’un aksine, tipik bir Hellenistik Dönem kenti olarak kendini açığa vurur. Şehir halkı ilk yerleşmeden yeni yerleşmeye taşınırken eski kent yerle bir edilerek, yeni kurulmakta olan kentin inşasında kullanılmak üzere, adeta yapı malzemesi sağlayan bir taş ocağı görevi görmüştür.Yetmişten fazla kulesi, 6,5 km. Uzunluğunda surları bulunmaktaydı.. Agoranın batısında, diğerlerinden ayrı bir kaya üzerinde yüksek bir yere konuşlandırılmış olan tapınak, daha uzaklardan şehrin bir simgesi olarak kendini gösterir. Yerel gnaystan yapılmış ve günümüzde hala çatıya kadar ayakta durmaktadır. Latmos’un yerel kahramanı Endymion’un kutsal alanı, Herakleia kentinde de vardır. Endymion Kutsal Alanı, kentin güneyindedir. Endymion’a adanmış kutsal mekan, Athena tapınağı ile birlikte şehir içinde en iyi korunmuş yapıdır. Kent içinde en geniş düz alanın bulunduğu yerde yaklaşık 110 mt. Uzunluğunda ve 50 metre genişliğinde kurulan Agora vardır. Herakleia’da İ.Ö. 2. yüzyılda yapılmış, agoranın doğusunda bulunan küçük meclis binası, tiyatro ve gymnasion gibi başka kamu yapıları da bulunmaktadır.

Latmos ve Latmos Herakleiası’ndaki antik dönem mezarlıkları eski ve yeni kent çevresinde geniş bir sahaya yayılmıştır. Bafa Gölü’nün doğu koyundaki yarımada, üçyüzden fazla mezarla ölüler şehirciklerinin güzel bir örneğidir. Mezarlar genellikle gösterişsiz, kayalara özenle oyulmuş dörtköşe biçimli çukurlardan ibaret olup, çoğunlukla dörtgen biçimli ağır bir gnays levhayla, nadiren de semerdamlı bir kapakla örtülmüşlerdir. Ölünün yakılmadan gömüldüğü mezarlar yanında (doğrudan gömme), ara sıra biçim olarak diğer mezarlar gibi, fakat boyutları biraz daha küçük mezarlarda kremasyon türü gömülere de rastlanılmaktadır. Günümüzde hepsi soyulmuş durumda olan, gösterişten uzak bu mezarlardan 2400 kadarı, farklı bileşimlerle görülmektedir. Tek mezar, çift mezar, aile mezarı veya grup mezarları gibi. Mezar yapımında da, Latmos’ta ev yapımında kendini gösteren, doğal arazi oluşumuna ayak uydurma becerisi görülmektedir.

 

LABRANDA

 

Zeus Labrayndos'un kutsal alanı olan Labraynda, eski Karia'da, bağlı olduğu Mylasa ( Milas ) şehrinin 14 km. kuzey doğusunda yer almaktadır.

En eski buluntular yaklaşık M.Ö. 600 yılına aittir. 6. ve 5. asırlarda kutsal alan, sonradan tapınak terası olarak kullanılan tek küçük bir suni düzeltiden oluşuyordu. 497' de kutsal alanda bir savaş yapılır ve Karia ordusu müttefikleri Milet'lilerle beraber Pers ordusuna yenililer.
    M.Ö. 4.yy tapınağın en önemli devridir. Maussollos ( M.Ö. 377 - 352 ) ve İdirieus ( M.Ö. 351 - 344 ) adlı satraplar zamanında burası yeni bir görünüm kazanır. 355 de Labranda' daki yıllık kurban şöleninde Maussollos kendisine yapılan bir suikast girişiminden son anda kurtulur. Olasılıkla bu mutlu kurtuluş nedeniyledir ki burada; bir dizi suni teraslar, bir veya iki giriş binası, küçük bir Dor bina ( olasılıkla çeşme binasıdır ), anıtsal merdiven, iki geniş ziyafet salonu ( andronlar ), sündürmeli yapı, stoa ve etrafı sütunlu Zeus mabedi gibi geniş çaplı inşaat projeleri başlatılmıştır. M.Ö. 344'de İdrieus'un ölümüyle bu proje ve inşaat faaliyetleri son bulmuştur.

 

SOBRAN KALESİ

 

Bafa Gölü’nün kuzey kıyısında Sobran Kalesi olarak bilinen eski yerleşim yerinde bir kule, bir şapel, bir binaya ait kalıntılar ve bir mağara vardır. Kulenin girişi üst kat seviyesinde bulunduğu için, beşik tonozlu odaya, ahşap merdiven konularak ulaşılmaktaydı. Kulenin batısında fresk izlerine sahip bir mağara bulunmaktadır. Sobran Kalesine batıdan Serçin Köyü’nden, doğudan Kapıkırı Köyü’nden ulaşılan patika yollar vardır. Ancak rehbersiz gidilemez. Sobran Kalesi’ne tekneyle de ulaşılabilir. Sobran Kalesi ile Bafa Gölü arasında kış aylarında içinde ılgınların bulunduğu, dağdan gelen suların oluşturduğu bir gölet bulunmaktadır. Takriben 500 mt. Uzunluğunda harika manzaralı bir kumsalı olan Sobran kalesi’nin, çevresindeki esrarengiz kayalar ilginç manzaralar yaratmaktadır. Sobran Kalesinin yapısı Beşparmak Dağlarının rengine uyum sağladığından biraz uzaktan seçmek zor olabilir. Kale küçük bir yapı olup, göletin batı kesimindedir. Kaleye gidebilmek için kumsalın batı ucundaki kayalıklara tırmanıp, kısa bir sürede ulaşılabilir. Buralarda büyükbaş hayvanlar genellikle başıboş bırakıldığından fazla yaklaşmamak gerekir.

 

ZEUS AKRAİOS TAPINAĞI

 

Bağarcık’ın batısında yer alan, dağ savunma yapısının kuzeyine düşen vadide bulunan çam ağaçlarıyla kaplı bir tepecik üzerinde, dağ sırtındaki yerleşmeye ait küçük bir tapınaktır. Hemen hemen kare planlı diyebileceğimiz bu tapınağın giriş tarafında, ikisi de hala ayakta duran ante direklerinden birinin üzerine kalkan, diğerininkine de miğfer betimi yapılmıştır. Arşitravlarda tespit edilen yazıtlardan bunun Zeus Akroios’a, yani dağ zirvesindeki Zeus’a adandığı anlaşılmaktadır. Dağ zirvesiyle, tapınağın görüş sahasında bulunan Anadolu Yağmur ve Hava Tanrısının tapım gördüğü, Tekerlekdağ kastedilmektedir.

 

YEDİLER MANASTIRI

 

Beşparmak Dağları’ndaki manastırların en büyüğü, günümüzdeki adıyla Yediler olarak bilinen manastırdır. Yediler Manastırı Gölyaka Köyü’nden çıkılan bir patika yolla ulaşılır. Antik kent Latmos’un doğusunda, dağ yamacının orta yüksekliğinde bulunur. Manastır alanı doğudaki büyük ve batıdaki tamamen kayalarla çevrilmiş birer küçük avludan oluşmaktadır. Küçük avlunun kuzeyinde çevresi duvarlarla çevrilmiş bir yukarı kale, güneyinde tek bir kaya üzerinde mazgallarla savunması güçlendirilmiş küçük bir sığınma kalesi vardır. Yediler Manastırı’nın doğusundaki bir kayanın içinde H. İsa’yı betimleyen freskler bulunmaktadır.

 

STYLOS(ARAP AVLUSU) MANASTIRI

 

Günümüzdeki ismiyle Arap avlusu adıyla bilinen bu yerdeki yapılar, Tekerlek Dağı’n altında, 740 mt. Yükseklikte, ulaşlması zor sarp kayalıklar içine kurulmuştur. Bu manastırdaki bir kiliseye 15 aralık 955 tarihinde gömülen, hayattayken bir aziz itibarı gören ve onu baş havarilerden olan Paulos’tan ayırt etmek için kendine genç Paulos adı verilen, Aziz Paulos(Paulos vita) yaşamıştır. Stylos Manastır, Latmos manastırları içinde yapılış tarihi bilenen tek manastırdır. Manastırdaki yapılar büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Kayıl bir tünelden 30 mt’den daha da yukarıda bir uçurumun kenarında bulunan, fresklerle süslenmiş mağara vardır.

 

 

 

 

 

 

LATMOS’ TA HİTİTLER

SURATKAYA HİYEROGLİF YAZITI

 

Suratkaya’da bulunan Hitit yazıtı, Anadolu’daki büyük arkeolojik keşiflerden biri olarak nitelendirilmektedir. Suratkaya, Karabel ve Akpınar’ın ardından Batı Anadolu’da bu türden yazıtların bulunduğu üçüncü buluntu yeridir. Bu yazıt bir yandan Hitit vesayeti altındaki Mira Ülkesi’nin Karabel Geçidi’nden, Latmos’un güney ucuna kadar ulaştığını, diğer yandan da Hititlerin gerçekten de Ege kıyılarına kadar geldiğine ilişkin kanıt olarak gösterilmektedir. Yazıt deniz seviyesinden 1000 mt. Üzerindeki Suratkaya’nın duvarı üzerine kazınmıştır. Yazıt farklı aralıklarla kaya yüzeyinin tümüne yayılmış altı işaret grubundan oluşmaktadır. Kabartma süsü yoktur ve hiyeroglifler taşa derin işlenmemiştir. Yazıtın en önemli ana parçası, Hitit kralı 2. Murşili’nin (İ.Ö. 1318 – 1290 dolayları) evlatlık yeğeni ve Mira kralı Maşuiliwa’nın evlatlık oğlu Büyük Prens Kupanta-Kurintiya’nın kartuşudur.

Suratkaya çıkıntısı yandan bakıldığında bir yaban hayvanının ya da efsanevi yaratığın başını, veya ağzını açmış bir kaplumbağayı ve bir insanın suratını çağrıştırmaktadır. Hititlerin hayvanları anımsatan arazi şekillenmelerini sınır çizgisi belirlemek için seçtikleri bilinmektedir.

TARİH ÖNCESİ KAYA RESİMLERİ

Beşparmak Dağları’ndaki kaya resimleri Anneliese Peschlow-Bindokat tarafından Latmos’ta bulunmuştur.

Latmos kaya resimleri benzersiz betim dilleri ve kendi içinde bir bütünlük oluşturan repertuvarı sayesinde yerleşik düzene geçmiş erken dönem topluluklarının dini düşün dünyalarının anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Kutsal Latmos Dağı’ndaki kaya resimlerinin hayat dolu betim dili ve sembolik içeriğinde, Karia’nın Hava tanrısı ile Eski Anadolu’nun Dağ tanrısının çok eski söylenceleriyle doludur. Ege kıyısı yakınındaki, Batı Anadolu’nun erken dönemlerine ait bu betim dünyası, tüm dünyada örnekleri bulunan kaya resim sanatı içerisinde benzersizdir. Kaya resimlerinin zirvenin çevresinde kümeleşmesi ve Latmos kayalıklarına özgü niş biçimli doğal oyukların içine yerleştirilmeleri bile başlı başına, bu resimler ile bölgenin doğası ve tanrıları, özellikle de zirvenin hakimi Hava tanrısı ve yerel Dağ tanrısı arasında direk bir ilişki olduğuna işaret etmektedir. Kaya resimlerinin buluntu yerleri göl kıyısının hemen yanından başlayıp 930 mt. Yüksekliğe kadar devam etmektedir.

Ağırlıklı olarak hayvanların betimlendiği Batı Avrupa’nın Buzul Çağı mağara resimlerinden farklı olarak, Latmos Kaya resimlerinin ana konusu insandır. Bu resimlerde şimdiye dek 500’den fazla insan figürü saptanmıştır. Bunun yanı sıra bezemeler, işaretler ve semboller ve ayrıca el ve ayak baskılarıda görülmektedir. Hayvan betimleri ise son derece azdır. Ayrıca hiç bir savaş betiminin bulunmaması da ilgi çekicidir. Resimlerin konusu ailedir. Grup resimlerinin çoğunluğunu kadın-erkek çifti oluşturur. Muhtemelen kaya resimlerinin bulunduğu yerlerde ilkbahar şenlikleri veya düğün törenleri yapılmıştır, ya da gençlerin, özellikle genç kızların yetişkinler dünyasına giriş törenleriyle ilgilidir.

Kaya resimlerinin boya maddeleri, Latmos’tan çıkan demir oksitten elde edilmiştir.Boya maddeleri, toz haline getirilip bir sıvıyla karıştırıldıktan sonra parmakla veya bir gereçle kaya duvarlarına sürülmüştür.

 

LATMOS’TAKİ ANTİK DÖNEM YOLLARI

 

Beşparmak Dağları’nda binlerce yıl önce yapılan, günümüzde zeytincilerin kullandığı antik dönem yollarından birçoğu hala ayaktadır.

Herakleia, egemen olduğu topraklar dahilinde şimdiye kadar varlığı bilinmeyen, çok iyi yapılmış bir yol ağına sahipti. Bu yol ağını yaptıran kişi büyük olasılıkla yine, Herakleia’nın kurucusu Pleistarkhos’tur. Pleistarkhos, haberleşme ya da askeri birlik sevkiyatı gibi nedenlerden dolayı, hüküm sürdüğü bölgenin başkentinin diğer şehirlerle bağlantı kurmasına ve bu şehirlerin Menderes ve Marsyas vadilerindeki ana ulaşım yollarına bağlanmasına önem vermiş olmalıdır. Yol yapımı her devirde, özellikle de Herakleia’da olduğu gibi döşeme taşla yapıldığında, mali faturası oldukça yüklü bir girişimdi.Çok büyük mali kaynaklar gerektiren Latmos yol ağının yapımı için Pleistarkhos, muhtemelen Perslerden ele geçirilen ganimetten yararlanmıştır. Yol yapımında çok büyük oranda taş bir yerden diğerine taşınmıştır. Gerçi yapı malzemesi olarak kullanılan taşlar yola yakın yerlerden kırılmıştır, fakat yine de o zaman koşulları altında insanların bu ağır levhaları yola öylesine ustaca döşemeyi nasıl becerdikleri hep merak konusu olmuştur.

 

ESKİ MEZARLAR

 

Eski mezarlıklarda mezar taşları çoğunlukla üzerinde yazı bulunmayan kabaca biçimlendirilmiş taşlardır ve bu özelliklerinden dolayı tarihlendirilmeleri hemen hemen hiç mümkün değildir.Bazı mezar taşlarında ise zor okunabilen acemice yazılmış tarihlendirmeler bulunmaktadır. 17. Yüzyıldan önceki çok eski ölüm tarihlerinin genelde çok seyrek olduğu görülmektedir. Mezar taşlarındaki tarihler gösterge olarak alındığında (1701-1850) yılları arasındaki salgın hastalıklar dönemi, bu yerlerin terk ediliş zamanı olduğuna işaret etmektedir. Beşparmak Dağları’nının bakir coğrafyasındaki birçok yerde eski mezarlara rastlanılmaktadır.

 

MAL KAYASI

 

Latmos Dağları’nın kuzey tarafında, Menderesin bir kolu olan Değirmen Deresi’nin doğu yamacında bulunan Malkayası, yatay bir şekilde dağın içine uzanan 4-7 metre genişliğinde ve 4 mt. Yüksekliğindeki bir yarıktan oluşan karstik bir mağaradır. Mağara girişi, vadi yatağının yaklaşık 50 mt. Yukarısındadır ve girişin önünde kenar uzunluğu yaklaşık 10 mt. Olan üçgen biçimli düzlük bir alan yer almaktadır. 2002 ve 2004 yıllarında, Milet Arkeoloji Müzesi adına, mağaranın 4 mt. Genişliğindeki giriş kısmında kazı çalışmaları gerçekleştirilmiş ve burada 4 mt. Derine inilerek anakayaya ulaşılmıştır.mika şişsten kurs biçimli taşlar ve kuvars çakıllarından imal edilmiş altler gibi çok sayıda taş eser, fırınlanmış çanak-çömlek, pişmiş topraktan yapılmış dokumacılıkta kullanılan yarım küre biçimli ağırşaklar ve ağırlıklar bulunmuştur.

 

 

AY TANRIÇASI SELENE VE ÇOBAN ENDYMİON

 

Selene Ay’ın simgesidir. Hyperion’la Theia’nın kızı, Güneş Tanrı Helios’la Şafak Tanrıça Eos’un kardeşidir. İki atın çektiği gümüş tekerlekli bir araba üstünde gökleri dolaşan güzel bir kadın olarak canlandırılır. Birçok sevgilileri olduğu anlatılır. Zeus’la birleşmiş ve ondan Pandia adlı bir kız doğurmuş, Arkadya’da Tanrı Pan’la sevişmiş, Pan da ona bir beyaz öküz sürüsü armağan etmiş. Ama en ünlü aşkı Beşparmak Dağları’nın yakışıklı çobanı Endymion’dur.

Yunan mitolojisine göre Latmos’ta yaşayan Endymion, avcılık ve çobanlık yapardı. Bir mağarada uyurken gördüğü gence aşık olan Ay tanrıçası Selene, geceleri onu görmek için gökten yere inerdi. Selene Zeus’tan, sevgilisi için sonsuz gençlik ve hiç bitmeyecek bir uyku diledi. Antik kaynaklara göre genç çobanla Ay tanrıçası arasındaki bu romantik aşk Latmos’ta geçmekte ve başka hiçbir yerde görülmemektedir. Bu hikaye, günümüz insanını bile derinden etkileyen bir doğa olayının, ayın, tüm Anadolu’da olduğu gibi Karia’da da eril olarak kabul edilmiştir. Bu mitolojik efsaneyi günümüzde yaşamak isteyenler, ayın Beşparmak Dağları’nın arkasından çıkışını ve gölün üzerine yansıyan ışıklarını izlemek için, ayın dolunay olduğu günlerde Bafa Gölü’ne gelirler.

 

ARI EVLERİ (KOVANLIK)

 

Beşparmak Dağları’nda (Latmos) eskiden çok sayıda ayı yaşamaktaydı. Beşparmak Dağları civarında yaşayan köylülerin anlattıklarından ve Latmos’un hemen hemen her yerinde görülen, ayıların ballara erişmesini engellemek için yüksek yerlere yapılmış, arı evlerinin(Kovanlık) çokluğundan, bölgede büyük bir ayı potansiyelinin olduğu bilinmektedir. Günümüzde insan faaliyetlerinin yoğun olması, artan avcılık ve beslenme ortamlarının azalması, Beşparmak Dağları’ndaki ayı neslini bitirmiştir.

 

DOĞA YÜRÜYÜŞÜ

 

Yaptıkları gezileri yayınlayan yeni çağ gezginlerinden İngiliz Richard Pococke 1740 yılı başında Karia’da bulunduğu sırada Latmos’a tırmanan ilk kişidir. Pococke Latmos’a dağın arkasından, Alinda’dan tırmanmış, yaban hayvanlarından korunmak amacıyla kurt, yaban domuzu, ayı ve Anadolu Parslarına karşı uyarılmıştır. Ateş yakarak bir gecesini dağda geçirmiştir.

Bafa Gölü Tabiat Parkı kıyılarında ve Beşparmak Dağları’nda günübirlik ya da çadır kamplı olarak doğa yürüşlerinin yapılabileceği enfes parkurlar bulunmaktadır. Bölgede yapılacak yürüyüş güzergahlarında, parkur boyunca yöre halkının örf ve adetlerini tanıyabilir, farklı ve çeşitli bitki örtüsünü inceleyebilir, orman kuşlarını gözlemleyebilir, sincap, porsuk, kaya sansarı, kaya keleri, oklu kirpi ile bir çok hayvan türü ile karşılaşabilir, nesli tükenen yada tükenmek üzere olan Anadolu Parslarını avlamak için taştan yapılan otantik kaplan kapanlarını görebilir, yöreye özgü yörük mezarlıklarını görebilir, döşeme taşlardan yapılmış antik kral yolunda yürüyebilir, neolotik çağa ait prehistorik kaya resimlerini yorumlayabilirsiniz. Her köşesinden farklı figürler yaratılan gnays kayalıkların üzerinden, Bafa Gölü Tabiat parkı’nın muhteşem panoramik görüntüsünü izleyebilirsiniz.

(EKODOSD)

EKOSİSTEMİ KORUMA VE DOĞA SEVENLER DERNEĞİ

KUŞADASI